3. Karabağ savaşı ihtimali her gündeme geldiğinde ve bu süreçte dış
faktörlerin rolü dendiğinde ilk akla gelen hiç kuşkusuz Rusya`dır.
Savaş ihtimalinin
gündeme gelmesi ile yapılan bütün değerlendirmelerde ve yazılan savaş
senaryolarında Rus faktörünün tutumu özellikle sorgulanmakta ve Kremlin
yönetiminin bu süreçteki tutumunun ne ola bileceği tartışılmaktadır.
Bize göre, Rusya 3.
Karabağ savaşındaki tutumunu anlamak için birkaç boyutu dikkate almak gerekir.
Bu boyutları tarihi boyut, Rus-Gürcü savaşı, Rus dış politikasındaki dönüşüm,
Avrasya`daki dengeler gibi sıralamak mümkündür.
Öncelikle, Rusya
tarihsel olarak Kafkasya`daki güç mücadelesinde Ermenileri sadık müttefiki olarak
görmüştür. Zaten Ermenilerin tarihi Türk coğrafyası konumundaki bugünkü
Ermenistan ve Karabağ`a daha o zaman sayıları binlerce kişiyi bulan kitlesel
yerleşiminde Rusya İmparatorluğu ile Kaçarların yönettiği İran arasındaki
savaşların sonucu imzalanan 1813 tarihli Gülistan ve 1828 tarihli Türkmençay
anlaşmaları ile Osmanlı-Rus savaşı sonrasına imzalanan 1829 tarihli Edirne
Barışı`nın özel yeri var. Çarlık Rusya`sı bölgeye göç ettirilen Ermenilere
Kafkasya`da vatan edinme ve kendini yönetecek devletin yolunu açarken, Sovyet
yönetimi bölgedeki Ermeni coğrafyasını genişletme fırsatı tanımış ve yerli Türk
nüfusuna karşı etnik temizlik yapılmasına çanak tutmuştur.
İlk kurulduğu 1920’li
yıllarda Karabağ`daki Ermenilere Azerbaycan bünyesinde özerklik hakkı tanıyan
SSCB yönetimi dağılması arifesinde ise izlediği politikalarla bu bölgenin
Ermenistan`a peşkeş çekilmesini sağlamaya çalışmıştır. Bu adımıyla aynı zamanda
çok etnikli Sovyetler Birliği`nin temeline mayın döşeyen Gorbaçov`dan sonra
yeni Rusya`nın “demokrat” lideri Boris Yeltsin`in yönetiminin Karabağ
politikası da tarihi Rus politikasının davamı şeklinde kendini göstermiş,
Moskova Ermenistan`ın yanında yer aldığını gösteren çok acı işaretler
vermiştir.
Nitekim geçen Şubat`ta
20. yıldönümünü andığımız Hocalı Soykırımı ile 3 Nisan 1993’de Kelbecer`in
işgalinde Rus ordusunun rolü, 1997`de ise Ermenistan`a 1 milyar dolarlık silah
hibe edilmesi bu işaretlerin sadece bir kaçı. Bu değerlendirmeler Rusya`nın
yeni savaş halinde tarihi müttefiki Ermenileri yalnız bırakmayacağına, en
azından çok “hırpalanmasına” izin vermeyeceğini söylememize imkan veriyor. Rus
Savunma Bakanlığı yetkilisi İvan Gorbul`un Rus savaş uşaklarının
Ermenistan`daki uçuş ve asker sayısını artırması mesajlarını da bu çerçevede
okumak mümkün.
İkincisi, 2008 yılındaki
Rus-Gürcü savaşı Rusya`nın yeni savaşta nasıl bir tutum sergileyebileceğinin
önemli bir işaret sayılabilir. Kendi toprak bütünlüğünü sağlamaya çalışan
Gürcistan`a savaş açan ve topraklarının bir kısmını işgal eden Rusya adeta bu
tavrı ile Azerbaycan`a da mesaj veriyordu. Savaş bir yandan Rusya`nın bölgede
halen en önemli aktör olduğunu ortaya koyarken, diğer yandan Moskova bakımından
orta ve uzun vadede bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Öncelikle, savaş
Rusya`nın saldırgan yüzünü bir daha açıkça ortaya koydu ve Rusya`nın
uluslararası imajına ciddi bir darbe vurdu.
Dahası, Rusya Gürcistan
konusundaki tavrını hatta BDT coğrafyasındaki en yakın müttefiklerine bile
kabul ettiremedi. Şöyle ki, Ermenistan ve Beyaz Rusya kimi yakın müttefikler
bile Abhazya ve Güney Osetya`nın bağımsızlığını tanımadı, Ortak Güvenlik
Anlaşma Örgütü ve Şangay İşbirliği Örgüt gibi kuramlarda benimsemedi. İkincisi,
Rusya müdahalesi sonrasında belki Abhazya ve Güney Osetya`da önemli mevziler
kazandı, ancak bütünlükte Gürcistan`ı önemli ölçüde kaybetti. Üçüncüsü, Rusya
Ermenistan`daki askeri üslerine ikmal konusunda sorunlar yaşamaya başladı.
3. Karabağ savaşı
konusunda üçüncü önemli süreç Rus dış politikasının özelikle 2000`li yılların
başı itibariyle daha pragmatik bir çizgiye kayması ve özellikle enerji
faktörüne verdiği stratejik önemdir.
Bu kapsamda 2000`li
yılların başında Rus dış politikasının daha rasyonel çizgiye oturtmaya çalışan
Putin yönetimi Moskova`nın Ermenistan merkezli Kafkasya politikasına bazı rötuşlar
yaptı ve bu çerçevede Rusya Karabağ konusunda tarafsız gözükmeye ve adil bir
hakim rolü oynamak istediğini göstermeğe çalıştı. Her ne kadar bu tutum Karabağ
sorunun çözümü bakımından somut bir sonuç getirmese de, Rusya`nın geleneksel
Ermeni merkezli bölge politikasını daha gerçekçi bir çerçeveye oturtma
noktasında olumlu bir adım sayılabilirdi.
Medvedev döneminde de
esas itibariyle devam ve Rus-Azerbaycan ilişkilerini daha geniş bir çerçeveye
oturmasını temin eden bu yaklaşımı Rus-Azerbaycan ilişkilerinde rahatlatıcı bir
gelişme gibi değerlendirebiliriz. Rusya Kafkasya bölgesini post Sovyet
mekanının en önemli bölgelerinden biri gibi hep kendi etki alanında gördü ve bu
coğrafyayı başta BDT olmak üzere yeni birlik modelleri ile kendine entegre etme
çabasından hiç vazgeçmedi.
Kuşkusuz, Rusya`nın bu
tavrında kendi dış politikasında enerji faktörüne verdiği stratejik önem
yadsınamaz. Azerbaycan da bu bağlamda hem kendi enerji kaynakları, hem de
Rusya`ya alternatif geçiş güzergahı bağlamında Rusya bakımından özel önem arz
etmektedir. Yeni bir savaş durumunda Rusya`nın geleneksel Ermeni yanlısı
tavrını benimsemesi Gürcistan`dan sonra son yıllarda iyi ilişkiler geliştirdiği
Azerbaycan`ın da kaybedilmesi ve Kremlin Kafkas politikasının iyice çıkmaza
girmesine neden olabilir.
Bu süreçte Rusya`nın
dikkate alacağı bir diğer unsur Avrasya dengeleridir. Rusya`nın Avrasya
dengeleri bağlamında özel önem verdiği faktörler arasında Türkiye ve Orta
Asya`daki Türk cumhuriyetleri var. 3. Karabağ savaşı durumunda Rusya`nın Azerbaycan`ın
karşısında yer alması hem Türkiye, hem de Orta Asya ile devletleriyle
ilişkilerde ciddi güven bunalımı ve sarsıntılara yol açabilir. Ukrayna ve Beyaz
Rusya gibi ülkelerle çıkabilecek sıkıntılar da cabası. Ayrıca, bundan
Azerbaycan`la önemli enerji ilişkileri bulunan Batılı ülkelerinin Rusya`nın
ilişkileri de belirli oranda etkilenecek.
Özetlersek, bazı tarihi
dinamikler ve verilen mesajlar 3. Karabağ savaşı gibi bir süreçte Rusya`nın
tavrını sanki Ermenilerden yana olacağını gösterse de, bazı yeni dinamikler
Moskova`nın en azından tarafsız veya pasif bir davranış göstererek alışılmışın
dışında, Azerbaycan`ın lehine işleyecek bir tutum sergileyebileceğinin
işaretlerini veriyor. Moskova`nın bu süreçteki tavrının belirlenmesinde ise
Şahdeniz gazı ve Gebele radar üssü gibi etkenlerin yansıra, Azerbaycan`ın BDT
ekseninde entegrasyon çabalarına ilişkin tavrının önemli olması beklenebilir.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder