30 Aralık 2014 Salı

3. Karabağ Savaşı ve Rusya




3. Karabağ savaşı ihtimali her gündeme geldiğinde ve bu süreçte dış faktörlerin rolü dendiğinde ilk akla gelen hiç kuşkusuz Rusya`dır.
Savaş ihtimalinin gündeme gelmesi ile yapılan bütün değerlendirmelerde ve yazılan savaş senaryolarında Rus faktörünün tutumu özellikle sorgulanmakta ve Kremlin yönetiminin bu süreçteki tutumunun ne ola bileceği tartışılmaktadır.
Bize göre, Rusya 3. Karabağ savaşındaki tutumunu anlamak için birkaç boyutu dikkate almak gerekir. Bu boyutları tarihi boyut, Rus-Gürcü savaşı, Rus dış politikasındaki dönüşüm, Avrasya`daki dengeler gibi sıralamak mümkündür.
Öncelikle, Rusya tarihsel olarak Kafkasya`daki güç mücadelesinde Ermenileri sadık müttefiki olarak görmüştür. Zaten Ermenilerin tarihi Türk coğrafyası konumundaki bugünkü Ermenistan ve Karabağ`a daha o zaman sayıları binlerce kişiyi bulan kitlesel yerleşiminde Rusya İmparatorluğu ile Kaçarların yönettiği İran arasındaki savaşların sonucu imzalanan 1813 tarihli Gülistan ve 1828 tarihli Türkmençay anlaşmaları ile Osmanlı-Rus savaşı sonrasına imzalanan 1829 tarihli Edirne Barışı`nın özel yeri var. Çarlık Rusya`sı bölgeye göç ettirilen Ermenilere Kafkasya`da vatan edinme ve kendini yönetecek devletin yolunu açarken, Sovyet yönetimi bölgedeki Ermeni coğrafyasını genişletme fırsatı tanımış ve yerli Türk nüfusuna karşı etnik temizlik yapılmasına çanak tutmuştur.
İlk kurulduğu 1920’li yıllarda Karabağ`daki Ermenilere Azerbaycan bünyesinde özerklik hakkı tanıyan SSCB yönetimi dağılması arifesinde ise izlediği politikalarla bu bölgenin Ermenistan`a peşkeş çekilmesini sağlamaya çalışmıştır. Bu adımıyla aynı zamanda çok etnikli Sovyetler Birliği`nin temeline mayın döşeyen Gorbaçov`dan sonra yeni Rusya`nın “demokrat” lideri Boris Yeltsin`in yönetiminin Karabağ politikası da tarihi Rus politikasının davamı şeklinde kendini göstermiş, Moskova Ermenistan`ın yanında yer aldığını gösteren çok acı işaretler vermiştir.
Nitekim geçen Şubat`ta 20. yıldönümünü andığımız Hocalı Soykırımı ile 3 Nisan 1993’de Kelbecer`in işgalinde Rus ordusunun rolü, 1997`de ise Ermenistan`a 1 milyar dolarlık silah hibe edilmesi bu işaretlerin sadece bir kaçı. Bu değerlendirmeler Rusya`nın yeni savaş halinde tarihi müttefiki Ermenileri yalnız bırakmayacağına, en azından çok “hırpalanmasına” izin vermeyeceğini söylememize imkan veriyor. Rus Savunma Bakanlığı yetkilisi İvan Gorbul`un Rus savaş uşaklarının Ermenistan`daki uçuş ve asker sayısını artırması mesajlarını da bu çerçevede okumak mümkün.
İkincisi, 2008 yılındaki Rus-Gürcü savaşı Rusya`nın yeni savaşta nasıl bir tutum sergileyebileceğinin önemli bir işaret sayılabilir. Kendi toprak bütünlüğünü sağlamaya çalışan Gürcistan`a savaş açan ve topraklarının bir kısmını işgal eden Rusya adeta bu tavrı ile Azerbaycan`a da mesaj veriyordu. Savaş bir yandan Rusya`nın bölgede halen en önemli aktör olduğunu ortaya koyarken, diğer yandan Moskova bakımından orta ve uzun vadede bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Öncelikle, savaş Rusya`nın saldırgan yüzünü bir daha açıkça ortaya koydu ve Rusya`nın uluslararası imajına ciddi bir darbe vurdu.
Dahası, Rusya Gürcistan konusundaki tavrını hatta BDT coğrafyasındaki en yakın müttefiklerine bile kabul ettiremedi. Şöyle ki, Ermenistan ve Beyaz Rusya kimi yakın müttefikler bile Abhazya ve Güney Osetya`nın bağımsızlığını tanımadı, Ortak Güvenlik Anlaşma Örgütü ve Şangay İşbirliği Örgüt gibi kuramlarda benimsemedi. İkincisi, Rusya müdahalesi sonrasında belki Abhazya ve Güney Osetya`da önemli mevziler kazandı, ancak bütünlükte Gürcistan`ı önemli ölçüde kaybetti. Üçüncüsü, Rusya Ermenistan`daki askeri üslerine ikmal konusunda sorunlar yaşamaya başladı.
3. Karabağ savaşı konusunda üçüncü önemli süreç Rus dış politikasının özelikle 2000`li yılların başı itibariyle daha pragmatik bir çizgiye kayması ve özellikle enerji faktörüne verdiği stratejik önemdir.
Bu kapsamda 2000`li yılların başında Rus dış politikasının daha rasyonel çizgiye oturtmaya çalışan Putin yönetimi Moskova`nın Ermenistan merkezli Kafkasya politikasına bazı rötuşlar yaptı ve bu çerçevede Rusya Karabağ konusunda tarafsız gözükmeye ve adil bir hakim rolü oynamak istediğini göstermeğe çalıştı. Her ne kadar bu tutum Karabağ sorunun çözümü bakımından somut bir sonuç getirmese de, Rusya`nın geleneksel Ermeni merkezli bölge politikasını daha gerçekçi bir çerçeveye oturtma noktasında olumlu bir adım sayılabilirdi.
Medvedev döneminde de esas itibariyle devam ve Rus-Azerbaycan ilişkilerini daha geniş bir çerçeveye oturmasını temin eden bu yaklaşımı Rus-Azerbaycan ilişkilerinde rahatlatıcı bir gelişme gibi değerlendirebiliriz. Rusya Kafkasya bölgesini post Sovyet mekanının en önemli bölgelerinden biri gibi hep kendi etki alanında gördü ve bu coğrafyayı başta BDT olmak üzere yeni birlik modelleri ile kendine entegre etme çabasından hiç vazgeçmedi.
Kuşkusuz, Rusya`nın bu tavrında kendi dış politikasında enerji faktörüne verdiği stratejik önem yadsınamaz. Azerbaycan da bu bağlamda hem kendi enerji kaynakları, hem de Rusya`ya alternatif geçiş güzergahı bağlamında Rusya bakımından özel önem arz etmektedir. Yeni bir savaş durumunda Rusya`nın geleneksel Ermeni yanlısı tavrını benimsemesi Gürcistan`dan sonra son yıllarda iyi ilişkiler geliştirdiği Azerbaycan`ın da kaybedilmesi ve Kremlin Kafkas politikasının iyice çıkmaza girmesine neden olabilir.
Bu süreçte Rusya`nın dikkate alacağı bir diğer unsur Avrasya dengeleridir. Rusya`nın Avrasya dengeleri bağlamında özel önem verdiği faktörler arasında Türkiye ve Orta Asya`daki Türk cumhuriyetleri var. 3. Karabağ savaşı durumunda Rusya`nın Azerbaycan`ın karşısında yer alması hem Türkiye, hem de Orta Asya ile devletleriyle ilişkilerde ciddi güven bunalımı ve sarsıntılara yol açabilir. Ukrayna ve Beyaz Rusya gibi ülkelerle çıkabilecek sıkıntılar da cabası. Ayrıca, bundan Azerbaycan`la önemli enerji ilişkileri bulunan Batılı ülkelerinin Rusya`nın ilişkileri de belirli oranda etkilenecek.
Özetlersek, bazı tarihi dinamikler ve verilen mesajlar 3. Karabağ savaşı gibi bir süreçte Rusya`nın tavrını sanki Ermenilerden yana olacağını gösterse de, bazı yeni dinamikler Moskova`nın en azından tarafsız veya pasif bir davranış göstererek alışılmışın dışında, Azerbaycan`ın lehine işleyecek bir tutum sergileyebileceğinin işaretlerini veriyor. Moskova`nın bu süreçteki tavrının belirlenmesinde ise Şahdeniz gazı ve Gebele radar üssü gibi etkenlerin yansıra, Azerbaycan`ın BDT ekseninde entegrasyon çabalarına ilişkin tavrının önemli olması beklenebilir.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder