Son dönemlerde Rusya-Gürcistan ilişkilerindeki gelişmeler Güney Kafkasya`da
dengeleri ciddi şekilde etkileme potansiyeli taşımaktadır.
Sovyetler Birliği`nin
çöküşünden ve bölge ülkelerinin bağımsız olmasından sonra bu coğrafyadaki güç
mücadelesindeki ittifakları genel hatlarıyla şöyle değerlendirebilir: Bir
yandan Rusya-İran-Ermenistan bloğu, diğer yanda ise
Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan`ın oluşturduğu ve Batı`nın da destek verdiği
ittifak.
Bu manzara içinde Güney
Kafkasya devletlerinden Ermenistan Rusya`yı stratejik müttefik olarak seçerken,
Gürcistan özellikle Saakaşavili döneminde Moskova`yı stratejik tehdit gibi
değerlendirmiş, Azerbaycan ise Moskova ile ilişkilerini bu iki uç nokta
arasında bir yerde dengede tutmaya çalışmıştır.
Fakat 2008 yılından
itibaren Moskova`nın bölgesel dengeleri kendi lehine çevirmek için ardı ardına
ciddi hamleler yapmaya başladığı görülmektedir. Bu süreçte Ermenistan’ı iyice
denetim altına alınırken, Azerbaycan`a da Rus etki alanına geri dönmesi teklifi
ve ısrarları yapılmaktadır.
Rusya`nın Güney
Kafkasya`da dengeleri kendi lehine çevirme çabalarının bu aşamadaki merkez
hedefini ise Gürcistan`ın oluşturduğu gözlemlenmektedir. Moskova bakımından
Gürcistan`ın hedef seçilmesi üç açıdan önemli.
Öncelikle, tarihi
bağlamda Gürcistan Rusya`nın emperyal çıkarları bağlamında özel bir anlam ifade
ediyor. Gürcistan, Rusya`ya bölgede kapılarını 1782 Georgiyevski anlaşması ile
gönüllü açan ilk ülkedir. Güney Kafkasya`da ilk Rus işgali de 1801 yılında bu
ülke üzerinden yapıldı. Keza emperyal anlamda SSCB`nin en güçlü dönemlerinden
birinde ülke liderinin Gürcü kökenli Stalin`in olduğunu unutmayalım.
İlginç olan bir başka
hususu da, bu eski emperyal geleneğe sahip çıkan ve Kremlin yönetiminde başta
Putin olmak üzere çok sayıda yandaşı bulunan bu anlayışın en antipatik bulduğu
Sovyet yöneticilerinden biri de Gürcü kökenli eski Sovyet dışişleri bakanı ve
Gürcistan’ın eski devlet başkanı Eduard Şevardnadze`dir.
Gürcistan`ı Rusya için
öncelikli hedef haline getiren bir başka boyut bu ülkenin strateji konumudur.
Jeopolitik bakımdan Gürcistan Güney Kafkasya ülkelerinin Rusya etkisinden
kurtularak Batı`ya ve uluslararası denizlere açılan kapısıdır.
Zaten Bakü-Tiflis-Ceyhan
petrol, Bakü-Tiflis-Erzurum ve TANAP doğal gaz kemerleri ile Bakü-Tiflis-Kars
demiryolu hattı da bu anlayışın ete kemiğe bürünmüş hali. Bu kapının denetim
altına alınması Moskova`nın Güney Kafkasya`yı yeniden tam anlamıyla kendi
etkisi altına sokması bakımından hayati önemde.
Gürcistan`ı Kremlin
yönetimin hedefi haline getiren üçüncü hususu özellikle de Saakaşvili döneminde
bu ülkenin söylem ve politikalarıyla BDT coğrafyasında Rusya’ya karşı en sert
tavrı takınmasıdır. Rusya yönetimi eski Sovyet coğrafyasında etkinliğini
güçlendirmek için, kendini adeta “Rusya aleyhtarı direnişin lideri” konumunda
gören Gürcistan engelini bertaraf etmenin bir zaruret olduğunun farkında. Bu da
Moskova için Gürcistan’ı öncelikli hedef haline getiriyor. Zaten 2008 yılının
başında Gürcistan’ın NATO üyeliğindeki ısrarı Ruslar için bardağı taşıran en
önemli damlaydı.
Nitekim bu olgular, 2008
yılından itibaren Gürcistan’ın Rusya`nın hedef tahtasının tam merkezinde yer
almasına ve Saakşavili’nin ciddi bir strateji ile bertaraf edilmesi sürecini
başlattı. Rusya`nın bu süreçte uyguladığı üç aşamalı stratejinin detaylarını
ise diğer bir yazımızda değerlendireceğiz.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
16.05.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder