Giderek dozu artan Batı-İran
gerginliğinin en önemli cephelerinden biri de Güney Kafkasya.
İran`ın komşusu konumundaki bu
bölge zaten Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra önemli uluslararası
oyuncuların ilgi alanı içerisine girmiştir. Özellikle 1990`larda bölgedeki güç
mücadelesi Rusya, İran ve Türkiye gibi üç oyuncu arasında cereyan etti. Bu
dönemlerde başta ABD olmak üzere Batı`nın da Türkiye üzerinden oyuna dahil
olduğu bilinmekteydi. Keza 2000`li yıllar da çeşitli değişik boyutları da olsa,
bu sürecin önemli ölçüde devam ettirilmeye çalışıldığı dönemdi. Stratejik
bağlamda Kafkasya`daki bu güç mücadelesinde Türkiye-Batı işbirliği Rusya-İran
ittifakı ile dengelenmeye çalışılmaktaydı.
Kafkasya`daki bu güç ve etkinlik
mücadelesinde bölge ülkeleri de bazen açıktan, bazen de dolaylı yoldan bu
sürecin tarafı oldular. Sürece bölge ülkelerinin dahil olması ile Kafkasya`da
kabaca bir tarafta Rusya-İran-Ermenistan, diğer tarafta ise
Batı-Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan olduğu bir mücadele yürümekteydi. Bu manzara
içinde İran`ın bölgeye bakışında ise esasen öne çıkan unsurlar Ermenistan`la
geliştirilen stratejik işbirliği ve Azerbaycan`la bıçak sırtı yürüyen ilişkiler
süreciydi. Bu bağlamda bölge ülkelerinden Gürcistan`ın İran`la ilişkileri,
Tiflis`in Amerika ile geliştirdiği yakın işbirliğine rağmen, sanki bir az daha
gündem dışı kalıyordu.
Hatta Gürcistan ile İran arasında
imzalanan 50`ye yakın anlaşma iki ülke ilişkilerinin yolunda gittiğinin kanıtı
olarak gösteriliyordu. Özellikle, 2008 Ağustosundaki savaştan sonra Rusya`nın
baskılarını göğüslemek için bölgede Azerbaycan`ın yansıra, İran`dan da
faydalanma çalışan Gürcistan yönetimi hatta 2010 yılında Tahran`la vizeyi
kaldırmış, bu bağlamda attığı adımlar ABD yönetiminin rahatsızlığına sebep
olmuştu. Zaten Tahran da Gürcistan üzerinden kuşatılmışlığını kısmen azaltmak,
Rusya`nın bölgede artan etkisini dengelemek ve genelde Kafkasya`da etkinliğini
güçlendirmek anlamında Amerikan yanlısı olarak pek hazzetmediği Saakavşili yönetimi
ile ilişkilerini geliştirmeye sıcak bakmıştı.
Ama son aylardaki bazı olaylar
Gürcistan`ın konumunu tekrar hatırlattı. Şöyle ki, Şubat ayı içinde İsrail`in
Tiflis büyükelçiliğine saldırının son anda önlenmesi giderek gerginleşen
Batı-İran ilişkileri sürecinde dikkatleri Gürcistan`ın üzerine çekti. İsrail
Başbakanı Benjamin Netanyahu bu saldırıdan İran`ı sorumlu tuttu. İran da
İsrail`in bu iddialarının tamamen yalan olduğunu bildirerek, suçlamaları kabul
etmedi. Hiç kuşkusuz, Gürcistan`ın son yıllarda İsrail`le geliştirdiği önemli
ilişkiler dikkate alındığında bu saldırı ve bunun İran`la ilişkilendirilmesi o
kadar da şaşırtıcı değil. Dahası bu olayın Ocak ayında İran`a müdahale konusuna
ilişkin gelişmelerin akabinde gündeme gelmesi meselenin doğrudan Batı-İran
gerginliğinin bir yansıması olduğu yöndeki yorumları güçlendiriyor.
Öncelikle, bu yılın başında
Gürcistan muhalif Halk Meclisi üyelerinden Elizbar Cavlidze yerli “Kviris
Kronika” (Haftanın haberleri) gazetesine verdiği demecinde ülkede ABD`nin başta
hastaneler olmak üzere kurduğu çok saydı sivil ve askeri tesisin İran`la savaşa
hazırlık maksadını taşıdığını ireli sürdü. (Belirtmek gerekir ki, ABD
Gürcistan`da 30 kadar hastane ve tıp merkezi oluşturmuş durumda ve daha 100
adet benzer tesisin kurulması planlanıyor.) Cavalidze bu çerçevede Karadeniz
kıyısında Kulevi`de yapılan hava alanı ile Marneuli`de olduğunu iddia ettiği
gizli havaalanının İran müdahile için hazırlandığını de ilan etti. Gürcü
muhalif devlet başkanı Saakavşili`nin en büyük projelerinden biri kabul edilen
Lazika`da yeni büyük bir şehir kurma amacının da esasında “bir Amerikan askeri
kenti” oluşturma projesi olduğunu iddia etti. Bu adımların Gürcistan`ı İran
füzelerinin saldırılarına açık hale getirdiğini belirten Cavlidze`nin bu açıklamaları
öteden beri bu ülkedeki Amerikan askeri varlığına karşı hassas olan Rusya ile
Batı ile ilişkilerinde giderek gerginleşen İran`ın dikkatini çekti. Bu
açıklamanın ardında hem Rus hem de İran basınında olası bir İran müdahalesinde
Gürcistan`ın rolü açıkça tartışılmaya başlandı.
İkinci olarak, tam da bu konunun
tartışıldığı dönemde Gürcü devlet başkanı Saakavşili`nin 30 Ocak`takı ABD sefer
gerçekleştirdi. Saakaşvili`nin başkan Obama`nın yansıra ve Dışişleri Bakanı
Klinton`un yanı sıra CIA Başkanı David Petraeus ile Savunma Bakanı Leon Panetta
görüşleri dikkat çekiciydi. Görüş öncesi ve sonrasında Gürcü ve dış basında
görüşmelerin konuna ilişkin yorumlarda İran`a müdahile meselesinin gündem
geldiği yorumlarına Gürcistan`ın eski Devlet Başkanı Şevardnadze`nin de
uyarıları ile katılması ise işin tuzu biberi oldu.
Üçüncü olarak, Saakaşvili`nin
seferinin ardından Gürcistan Savunma Bakanı adete İran`ın endişelerini Bako
Akhalia yaptığı açıklama ile tekrar Amerikan askeri danışmanlarının ülkeye geri
döneceğini ve ABD ile askeri ilişkilerin yeni evreye geçtiğini ilan etti.
Dördüncüsü, Gürcistan Ulusal
Güvenlik Konseyi Sekreter Yardımcısı Batu Kutelia`nın Gürcü Mastero TV`ye
verdiği demecinde Batı-İran sorunun çözümü için BM kararının gerektiğini
belirtmesi ve ülkesinin de bu şartla süreçte yer alabileceği ifade etmesi
Tahran`da yapılan yorumlarda endişeleri artıran unsurdu. Zaten bu ortamda
Gürcistan Parlamento Başkanı David Bakradze`nin yaptığı basın toplantısı ile
Gürcistan`ın İran`a müdahile ile bağlı müzakereler yürütmediğini bildirmesi o
kadar da etkin olmadı.
Kafkasya`da havanın gerginleşmesi
Şubat ayının 21-de Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Grigori Karasin ve ABD
Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı
Philip Gordon, Moskova’da gerçekleşen buluşmalarında da gündem gelmiş. Keza
bölgedeki güvenlik konuları 28-29 Şubat tarihlerinde İsrail`e sefer eden
Gürcistan Dışişleri Bakanı Grigol Vaşadze’nin İsrail Devlet Başkanı Şimon Perez
ile Tel-Aviv’de yaptıkları görüşmede de ele alınmış.
Özetle, Gürcistan Batı-İran
gerginliğinin artçı şoklarını yaşamaya başladı bile. Bu ortamda Rusya`dan sonra
İran yönetiminin de Gürcistan`daki Azerbaycanlılar ve Ahısklalılar üzerinden
devreye girme çalışması, hatta bu konuda çabalar gösterdiğinin bazı
işaretlerini vermesi şaşırtıcı değil...
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya
Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Analisti
(QAFSAM-www.qafsam.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder