Artık iki yıldır uluslararası gündemin en önemli konularından birine
dönüşmüş Suriye meselesine Mayıs ayından itibaren yeni bir boyut daha eklendi.
Mayıs ayında Batı
medyasında Rusya`nın sıkı işbirliği yaptığı Esad rejimine S-300 füzeleri
satabileceyine dair iddialar ABD`nin itiraz mesajlarına ve özelikle de
İsrail`in ciddi rahatsızlığına neden oldu. Nitekim 14 Mayıs`ta İsrail Başbakanı
Bünyamin Netanyahu Rusya`ya ani bir ziyaret gerçekleştirdi.
26 Mayıs`ta ise İngiliz
“Sunday Times” gazetesi bu ziyaret sırasında Netanyahu`nun Rusya Devlet Başkanı
Vladimir Putin`le gizli bir uzlaşma elde ettiğini iddia etti. İddiaya göre,
Rusya Suriye`ye S-300 füzesi vermeyecek, ancak İsrail de Suriye`yi
bombalamayacaktı. Fakat hem İsrail, hem de Rusya yetklilileri bu iddianı hemen
yalanladılar.
30 Mayıs`ta ise Suriye
Devlet Başkanı Beşar Esad`ın Hizbullah televizyonuna verdiği mulaktatta Rusya
ile askeri işbirliğini devam etdirdikleri açıklaması, televizyon tarafından
“Suriye S-300 füzelerinin ilk partisini aldı“ biçiminde yorumlandı. Aynı
günlerde Mossad`a yakınlığı ile bilinen debka.com internet sitesinin Rusya`dan
Suriye`ye büyük bir askeri nakil uçağının uçuş yaptığını belirtmesi durumu daha
da karmaşık hale getirdi.
Başta savunma bakanı
olmak üzre İsrailli yetkilililerin Suriye`yi vurabileceklerine dair
açıklamaları da S-300 üzerinden yürüyen tartışmanının gideceği noktanın yeni
bir kriz olacağı biçiminde yorumlanabilirdi. Dahası Avrupa Birliği’nin
Suriye’ye yönelik silah ambargosunu kaldırmasının ardından, Moskova kriz öncesi
imzalanan anlaşma çerçevesinde S-300 füze savunma sistemlerini Şam’a teslim
edeceği tehdidinde bulunmuştu.
Fakat Suriye’de barış
için Cenevre’de ikinci bir uluslararası konferans toplanmasına çalışan Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin, S-300 füze savunma sistemlerinin henüz Suriye’ye
verilmediğini açıkladı. Yine İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Zeev Elkin,
Rusya’nın Suriye’ye S-300 füze sevkiyatını gerçekleştirmemesi ile ilgili
İsrail’in endişelerini dikkate aldığını tahmin ettiğini söyledi.
Son açıklamalar
işığında, Suriye ekseninde S-300 meselesi konusunda belli bir sukunetin
mövcutluğu gözlemlenmektedir. Ancak bunun kırılgan bir zeminde oluştuğu,
özellikle Suriye konusunda süren Amerikan-Rus pazarlıkları ile yakından
ilişkili olduğu söylenebilir. İlginç bir biçimde, tam da S-300 füzesi
tartışması yaşanırken Moskova`nın Golan tepelerine Rus barış gücü yerleştirme
isteğini dile getirmesi, “acaba Ruslar pazarlık sürecinde bu konuda Tel-Aviv`le
belli bir uzlaşma mı sağladılar” düşüncesini de akla getirmiyor değil. Bu arada
normalleşme sürecine giren Tükiye-İsrail ilişkileri birlikte Rus doğal gazının
Mavi Akım-2 projesi ile İsrail`e ulaştırılmasının tekrar gündeme gelmesi de
unutulmamalı.
Esasında S-300
füzelerinin satışının Rusya`yı sıkıntıya sokması yeni bir şey değil. Daha
1997-1998 yıllarında Rusya`nın Güney Kıbrıs`a bu sistemlerden iki adedini
satmak istemesi sonrasında Türkiye bu silahların Güney Kıbrıs`ta
yerleştirilmesi halinde vurma tehdidinde bulunmuştu. O zaman kriz Güney
Kıbrıs`ın bu düşüncesinden vazgeçmesi ve onun yerine bu silahları Yunanistan`ın
alması ile çözülmüştü.
Yine S-300 füzelerininin
kriz yarttığı bir diğer vaka Rusya`nın İran`a bu sistemleri satmak istemesi
olmuştur. 2007 yılında İran`la 5, kimi kaynaklar göre de 20 adet S-300 sistemi
satmak için anlaşma imzalayan Rusya, BM`nin 2010 yılında uyğulamaya konulan
yeni yaptırım kararını gereçke göstererek bu adımı atmaktan vazgeçti.
Moskova`nın bu kararının arkasında Kremlin ABD ve İsrail`le yaptığı pazarlıklar
olduğu tahmin ediliyor. Kremlin’in bu tavrı Tahran`ı kızdırdı ve İran 2011
yılında Rusya`yı uluslararası mahkemeye vererek 4 milyar dolar tazminat talep
etti.
Rusya`nın özellikle İran
ve Suriye gibi ülklere S-300 füzeleri satmasının Amerika ve İsrail gibi
devletler tarafından ciddi rahatsızlık yaratması ise büyük oranda bu silah
sistemlerinin yaratacağı güvenlik risklerinden kaynaklanıyor. Rusya`nın Almaz
Bilimsel Endüstriyel Şirketi tarafından geliştirilmiş olan S-300 orta ve kısa
menzilde balistik ve benzeri hava saldırılarından korunmak için kullanılan bir
hava savunma füze sistemidir.
İlk defa 1979 yılında
geliştirilen S-300 sistemleri aynı anda 100 hedefi takip edip, aynı anda 12
hedefe kilitlenme yeteneğine sahiptir. Hedefi vuruş kabiliyeti oldukça yüksek
olan ve 5 dakika gibi kısa bir zamanda atışa hazır hale getirilebilen bu
sistemler ciddi bir bakım gerektirmiyor. Uzmanlar NATO sisteminde SA-10 olarak
bilinen bu füzelerin Batı`daki müadilleri ile mükayisede ciddi bir üstünlüğe
sahip olduğunu belirtiyorlar. Zaten son dönemlerde Kremlin buna güvenerek
Amerika’nın Avrupa`da kurmak istediği füze savunma sitemine karşı ordusunu bu
silahların gelişmiş versiyonu olan S-400`lerle donatmakta.
Rusya S-300 füzesini
Batı`nın düşman olarak tanımladıklarına satarak hem para kazanmakta, hem de
özellikle Ortadoğu`da Amerika ile pazarlık etmek için ek şans yakalamaktadır.
Geçen ay bu füzeleri Türkiye`ye satmak için ortak üretim ve üçüncü ülkelere
satışı konusunda işbirliği önermesi de Kremlin’in, bu kozu Amerika’nın
bölgedeki müttefiklerinin ilgisini çekmek için de kullandığının iyi bir
göstergesi.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
19.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder