30 Aralık 2014 Salı

Avrasya Ekonomik Birliği`nin Şansı Var Mı?




Soğuk Savaş sonrası global mücadelenin ana merkezlerinden biri olma vasfını güçlendirerek sürdüren Avrasya coğrafyasında, yeni bir entegrasyon sürecinin daha temeli atıldı.
18 Kasım günü bir araya gelen Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev, Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev ve Beyaz Rusya Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko Avrasya Ekonomik Birliği’nin (AEB) kurulmasına dair belgeleri imzaladılar.
Bu yeni sürecin üç ülke arasında 1 Ocak 2012′den itibaren yürürlüğe girecek gümrük birliği anlaşmasının yeni ve daha ireli bir aşamaya taşıması öngörülüyor. Avrasya Ekonomik Birliği’nin hükümetler üstü idari organın kurulması ve Avrupa Birliği’nde olduğu gibi ortak bir ekonomik bölge oluşturulması hedefleniyor.
Moskova`da yapılan imza töreninde Medvedev, AEB’in 2015’ten önce hazır olabileceğini belirtirken, Lukaşenko ise önceki gün yaptığı açıklamada daha somut bir tarih verdi ve 2013 yılının sonunda birliğin oluşabileceğini savundu. Kazak lider Nazarbayev, ise bu birliğin Sovyetler Birliği sonrası kurulan en büyük birlik olacağını ve komşuları içinde bir çekim merkezi yaratacağını belirtiyor. Zaten liderlerin açıklamalarında yeni üyelerin de bu birliğe ilgi gösterdiği ifade ediliyor. ABD`nin küresel etkisinin zayıflama sürecine girdiği, AB’nin ekonomik krizlerle uğraştığı, Orta Doğu bölgesinin “Arap Baharı” dalgasına tutulduğu ve Çin`in yükselme trendinin devam ettiği bir ortamda gündeme gelen Avrasya Ekonomik Birliği`nin önemli ekonomik ve siyasi hedefler peşinde olduğu söylene bilir.
Öncelikle, birlik ekonomik bir entegrasyon sürecini öngörüyor. Bu çerçevede halen etkisini önemli ölçüde sürdüren Sovyet mirasının üzerine Avrupa Ekonomik Topluluğu modeline benzer bir yapı kurmağı hedefliyor. Nitekim bu çerçevede Avrasya Ekonomik Komisyonu kurulacak. Yeni komisyon gelecek yıl Moskova’da açılacak ve başkanlığını da 4 yıl boyunca Rusya Sanayi ve Ticaret Bakanı Viktor Hristenko yürütecek.
Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev komisyonun uluslar üstü karakter taşıyacağını ve bu çerçevede üye ülkelere ait 175 ulusal yetkinin bu komisyona devredileceğini belirtmekte. Kazak lider bu yetkilerin neler olacağını somutlaştırmasa da, bunun daha çok ekonomik, mali ve ticaret boyutlu olacağı tahmin ediliyor. Yine Nazarbayev, hedeflerinin uzun vadede ortak para birimi olduğunu, ancak bunun ruble ya da diğer üye ülkelerin para birimi olmayacağını kaydediyor.
İkinci ve belki de en önemlisi birliğin bölgesel ve küresel bağlamda siyasi olarak anlamı ve yaratabileceği etkilerdir. Öncelikle, post Sovyet mekanında son 20 yılda bu tür iddialı birlik girişimleri yeni değil. Pratik anlamda ne işe yaradığı o kadar da anlaşılmayan Bağımsız Devletler Topluluğu, ya da bir türlü oluşamayan Rusya-Beyaz Rusya Ortak Devleti bunlardan sadece ikisi.
Bu birliklerin en önemli karakteristik özelliği ve başarısız olma nedenleri arasında belki de en önemlisi Kremlin yönetiminin benzer süreçleri kendi emperyal iddialarının aracı olarak görmesidir. Yeni birliğini benzer bir sorunla karşılaşması ise halen güncelliğini korumaktadır. Rusya`da Putin`in yeniden devlet başkanı olma sürecinde Avrasya`da yeni bir birlik girişimini bir seçim malzemesi gibi kullanılması bu konuda endişeleri artırıcı karakter taşımaktadır. Zaten bölgede bu tür bir birlik karşıtları böyle bir yapıya gidilmesini, Sovyetler Birliği’ni yeniden canlandırma girişimi olarak görüyor.
Ancak yeni birliğin kurulması sürecinde Rusya yönetiminin en azından üslup ve yöntem bakımından daha ihtiyatlı davranmağa çalıştığı gözlemleniyor. Nitekim daha 3 Ekimde “İzvestiya” gazetesine yazdığı makalede Avrasya Birliğinin öneminden bahseden Putin bu girişimin yeni Sovyetler Birliği veya BDT olmadığını belirtiyor. Bu konuda bir başka önemli husus yukarıda da belirttiğimiz üzere birliğin oluşturulması sürecinde AB’ye benzer bir yöntemin seçilmesidir.
Fakat birliğin stratejik bağlamda bir yere varabilmesi için Avrasya`nın kaderlerinin belirlenmesinde tarihsel olarak da kilit rol oynayan Slav ve Türk unsurları arasında “stratejik bir barışın” yapılmasından ve bunun da birlik sürecinde kendini göstermesinden geçecek gibi. Hatırlanacağı üzere, Avrupa Birliği`nin entegrasyon süreci de ancak Alman-Fransız stratejik barışın gerçekleşmesi ile mümkün olmuştur.
Yeni birliğin “Slav ayağını” Rusya ve Beyaz Rusya oluşturuyor. Yanukoviç liderliğindeki Ukrayna`nında bu sürece dahili yakın bir ihtimal olduğu konuşuluyor. Mevcut süreçte birliğinin “Türk boyutunu” Kazakistan temsil ediyor. Esasında post Sovyet bölgesinde Avrasya Birliği`ni fikrini de 1994 yılında Nazarbayev gündeme getirmişti. Zaten Kazak lider 25 Kasım`da Rus “İzvestiya” gazetesi için yazdığı makalesinde bu hususun altını çiziyor ve Avrasya Ekonomik Komisyonu`nun yürütme merkezinin Astana olmasını önererek süreci Moskova`nın kontrolüne bırakmak istemediğinin işaretini veriyor.
Birliğe Kırgızistan başta olmakla Orta Asya`daki diğer devletlerin de ilgi göstermesi ise “Türk boyutunu” daha güçlü hale gelmesi anlamını taşıya bilir. Ancak gerçek bir Slav-Türk “stratejik barışının gerçekleşebilmesi” Azerbaycan ve Türkiye`nin Rusya ile ilişkilerin yeni bir boyuta taşınması ile mümkün olabilir. Nitekim Rusya iktidar partisi “Birleşik Rusya”dan milletvekili ve ünlü Rus uzmanlarından Sergey Markov birliğe Azerbaycan ve Türkiye`nin katılmasının öneminden bahsetmesi de bu hususun bir şekilde ifadesi gibi de yorumlanabilir.
Her ne kadar Slav unsurunun en önemli ülkesi Rusya ile Azerbaycan ve Türkiye`nin ilişkilerinde mühim işbirliği noktaları mevcut olsa da, “stratejik barış” ancak Kremlin başta Karabağ ve Ermeni soykırımı olmak üzere çeşitli önemli sorunlarda daha adil ve objektif yaklaşımı ile gerçekleşebilir. Rusya yönetiminin bu konuda ne kadar istekli olacağını ise zaman gösterecek.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı (QAFSAM-www.qafsam.org)
30.11.2011 17:10 Yerel saatı | 14:10 Dünya saatı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder