Soğuk Savaş sonrası global mücadelenin ana merkezlerinden biri olma vasfını
güçlendirerek sürdüren Avrasya coğrafyasında, yeni bir entegrasyon sürecinin
daha temeli atıldı.
18 Kasım günü bir araya
gelen Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev, Kazakistan Devlet Başkanı
Nursultan Nazarbayev ve Beyaz Rusya Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko Avrasya
Ekonomik Birliği’nin (AEB) kurulmasına dair belgeleri imzaladılar.
Bu yeni sürecin üç ülke
arasında 1 Ocak 2012′den itibaren yürürlüğe girecek gümrük birliği anlaşmasının
yeni ve daha ireli bir aşamaya taşıması öngörülüyor. Avrasya Ekonomik
Birliği’nin hükümetler üstü idari organın kurulması ve Avrupa Birliği’nde
olduğu gibi ortak bir ekonomik bölge oluşturulması hedefleniyor.
Moskova`da yapılan imza
töreninde Medvedev, AEB’in 2015’ten önce hazır olabileceğini belirtirken,
Lukaşenko ise önceki gün yaptığı açıklamada daha somut bir tarih verdi ve 2013
yılının sonunda birliğin oluşabileceğini savundu. Kazak lider Nazarbayev, ise
bu birliğin Sovyetler Birliği sonrası kurulan en büyük birlik olacağını ve
komşuları içinde bir çekim merkezi yaratacağını belirtiyor. Zaten liderlerin
açıklamalarında yeni üyelerin de bu birliğe ilgi gösterdiği ifade ediliyor.
ABD`nin küresel etkisinin zayıflama sürecine girdiği, AB’nin ekonomik krizlerle
uğraştığı, Orta Doğu bölgesinin “Arap Baharı” dalgasına tutulduğu ve Çin`in
yükselme trendinin devam ettiği bir ortamda gündeme gelen Avrasya Ekonomik
Birliği`nin önemli ekonomik ve siyasi hedefler peşinde olduğu söylene bilir.
Öncelikle, birlik
ekonomik bir entegrasyon sürecini öngörüyor. Bu çerçevede halen etkisini önemli
ölçüde sürdüren Sovyet mirasının üzerine Avrupa Ekonomik Topluluğu modeline benzer
bir yapı kurmağı hedefliyor. Nitekim bu çerçevede Avrasya Ekonomik Komisyonu
kurulacak. Yeni komisyon gelecek yıl Moskova’da açılacak ve başkanlığını da 4
yıl boyunca Rusya Sanayi ve Ticaret Bakanı Viktor Hristenko yürütecek.
Kazakistan Devlet
Başkanı Nazarbayev komisyonun uluslar üstü karakter taşıyacağını ve bu
çerçevede üye ülkelere ait 175 ulusal yetkinin bu komisyona devredileceğini
belirtmekte. Kazak lider bu yetkilerin neler olacağını somutlaştırmasa da,
bunun daha çok ekonomik, mali ve ticaret boyutlu olacağı tahmin ediliyor. Yine
Nazarbayev, hedeflerinin uzun vadede ortak para birimi olduğunu, ancak bunun
ruble ya da diğer üye ülkelerin para birimi olmayacağını kaydediyor.
İkinci ve belki de en
önemlisi birliğin bölgesel ve küresel bağlamda siyasi olarak anlamı ve
yaratabileceği etkilerdir. Öncelikle, post Sovyet mekanında son 20 yılda bu tür
iddialı birlik girişimleri yeni değil. Pratik anlamda ne işe yaradığı o kadar
da anlaşılmayan Bağımsız Devletler Topluluğu, ya da bir türlü oluşamayan Rusya-Beyaz
Rusya Ortak Devleti bunlardan sadece ikisi.
Bu birliklerin en önemli
karakteristik özelliği ve başarısız olma nedenleri arasında belki de en
önemlisi Kremlin yönetiminin benzer süreçleri kendi emperyal iddialarının aracı
olarak görmesidir. Yeni birliğini benzer bir sorunla karşılaşması ise halen
güncelliğini korumaktadır. Rusya`da Putin`in yeniden devlet başkanı olma
sürecinde Avrasya`da yeni bir birlik girişimini bir seçim malzemesi gibi
kullanılması bu konuda endişeleri artırıcı karakter taşımaktadır. Zaten bölgede
bu tür bir birlik karşıtları böyle bir yapıya gidilmesini, Sovyetler Birliği’ni
yeniden canlandırma girişimi olarak görüyor.
Ancak yeni birliğin
kurulması sürecinde Rusya yönetiminin en azından üslup ve yöntem bakımından
daha ihtiyatlı davranmağa çalıştığı gözlemleniyor. Nitekim daha 3 Ekimde
“İzvestiya” gazetesine yazdığı makalede Avrasya Birliğinin öneminden bahseden
Putin bu girişimin yeni Sovyetler Birliği veya BDT olmadığını belirtiyor. Bu
konuda bir başka önemli husus yukarıda da belirttiğimiz üzere birliğin
oluşturulması sürecinde AB’ye benzer bir yöntemin seçilmesidir.
Fakat birliğin stratejik
bağlamda bir yere varabilmesi için Avrasya`nın kaderlerinin belirlenmesinde
tarihsel olarak da kilit rol oynayan Slav ve Türk unsurları arasında “stratejik
bir barışın” yapılmasından ve bunun da birlik sürecinde kendini göstermesinden
geçecek gibi. Hatırlanacağı üzere, Avrupa Birliği`nin entegrasyon süreci de
ancak Alman-Fransız stratejik barışın gerçekleşmesi ile mümkün olmuştur.
Yeni birliğin “Slav
ayağını” Rusya ve Beyaz Rusya oluşturuyor. Yanukoviç liderliğindeki
Ukrayna`nında bu sürece dahili yakın bir ihtimal olduğu konuşuluyor. Mevcut
süreçte birliğinin “Türk boyutunu” Kazakistan temsil ediyor. Esasında post
Sovyet bölgesinde Avrasya Birliği`ni fikrini de 1994 yılında Nazarbayev gündeme
getirmişti. Zaten Kazak lider 25 Kasım`da Rus “İzvestiya” gazetesi için yazdığı
makalesinde bu hususun altını çiziyor ve Avrasya Ekonomik Komisyonu`nun yürütme
merkezinin Astana olmasını önererek süreci Moskova`nın kontrolüne bırakmak
istemediğinin işaretini veriyor.
Birliğe Kırgızistan
başta olmakla Orta Asya`daki diğer devletlerin de ilgi göstermesi ise “Türk
boyutunu” daha güçlü hale gelmesi anlamını taşıya bilir. Ancak gerçek bir
Slav-Türk “stratejik barışının gerçekleşebilmesi” Azerbaycan ve Türkiye`nin
Rusya ile ilişkilerin yeni bir boyuta taşınması ile mümkün olabilir. Nitekim
Rusya iktidar partisi “Birleşik Rusya”dan milletvekili ve ünlü Rus
uzmanlarından Sergey Markov birliğe Azerbaycan ve Türkiye`nin katılmasının
öneminden bahsetmesi de bu hususun bir şekilde ifadesi gibi de yorumlanabilir.
Her ne kadar Slav
unsurunun en önemli ülkesi Rusya ile Azerbaycan ve Türkiye`nin ilişkilerinde
mühim işbirliği noktaları mevcut olsa da, “stratejik barış” ancak Kremlin başta
Karabağ ve Ermeni soykırımı olmak üzere çeşitli önemli sorunlarda daha adil ve
objektif yaklaşımı ile gerçekleşebilir. Rusya yönetiminin bu konuda ne kadar
istekli olacağını ise zaman gösterecek.
Dr. Nazim CAFERSOY,
Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı
(QAFSAM-www.qafsam.org)
30.11.2011 17:10 Yerel
saatı | 14:10 Dünya saatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder