7 Mayıs`ta devlet başkanlığı koltuğunu Medvedev`den devralan Vladimir
Putin, çok büyük bir sürpriz olmazsa, daha 6 yıl boyunca Rusya`da alınan
kararların esas belirleyicisi olacak.
İç politikada sistemi
kontrollü biçimde yumuşatma mesajları veren Putin`in dış politikadaki tutum ve
politikaları ise en çok merak edilen konular arasında. Esasında 8 senelik
başkanlık ve 4 senelik başbakanlık geçmişi olan Putin yeni dönemdeki dış
politika tutumunda belirli gelgitler yaşasa da giderek sertleşen bir üslup
benimseyeceğinin işaretleri ile dolu.
Keza Putin`in başkanlık
seçimi öncesinde 28 Şubat tarihli Moskovksiy Komsomoles gazetesinde yayınlanan
ve dış politika vaatlerini içeren “Rusya ve Değişen Dünya” isimli makalesinde
de Rusya`sız dünya güvenliğinin mümkün olmayacağını belirtmesi, ABD ve NATO`yu
hukuki ihlallerle suçlaması ve “Arap Baharı” sürecinden rahatsızlığını kuvvetli
bir biçimde ortaya koyarak Suriye`de Libya senaryosunun gerçekleşmesine izin
vermeyeceklerini ilan etmesi de Rus dış politikasında sertleşmenin bir başka
önemli işareti.
Putin`in ant içerek
gövere başladığı ilk günde imzaladığı dış politikanın uygulanmasına ilişkin
genelge ise önümüzdeki dönemde diş ilişkilerde izlenecek politikanın genel
çerçevesini ortaya koymaktadır. “Yeni” başkan genelge ile Rusya Dışişleri
Bakanlığını 2012 yılı Aralık ayı sonuna kadar yeni dış politika doktrini
hazırlamakla görevlendirmiştir. Böylece, Rusya Medvedev`in 12 Haziran 2008`de
kabul ettiği ve 18 Aralık 2010 tarihli 1 sayılı ekle desteklediği belgeyi yeni
koşullara uygun bir biçimde yenileyecek.
Genelge aynı zamanda
Rusya yeni dış politika doktrinin esas yönleri konusunda bazı öngörüler yapmaya
izin veriyor. Öncelikle, genelge önümüzdeki dönemde Rus dış politikasının
göreceli olarak daha sert mizaçlı ve kararlı bir anlayışa sahip olacağının
işareti gibi. Genelgede artık Rus dış politikasının stratejik hedefi haline
gelen “çok kutuplu küresel sistem` ve “BM`nin sistemdeki merkezi yeri”
vurguları en başta yer almaktadır. Keza BM dışında G-8, G-20, BRİK ve Şanghay
İşbirliği Örgütü de özellikle önemsenen yapılar.
Genelgenin ikinci
önemsediği ve geniş biçimde ele aldığı BDT coğrafyasına ilişkin hedefler ise
ayrı bir yazının konusu olacak kadar detaylı. Biz de zaten bu konuya sonraki
yazılarımızın birinde pratik yansımaları ile birlikte değerlendireceğiz.
Genelgede Avrupa Birliği
ile ilişkilerdeki temel stratejik amacın Atlantik`ten Büyük okyanusa kadarki
coğrafyada ortak ekonomik ve insani bölge oluşturmak olduğu belirtilmekte, AB
ile stratejik işbirliğinin önemine değinilmekte, enerji işbirliği ve vize geçiş
kolaylığı konuları önemsenmektedir.
Küresel sistemin giderek
önemi yükselen Asya-Pasifik bölgesinin ise Rusya Doğu Sibirya ve Uzak Doğu
bölgesinin gelişimi bakımından önemli olduğu kaydedilmekte ve bu bölgede yeni
güvenlik ve işbirliği yapısının oluşturulmasının önemi vurgulanmaktadır. Keza
Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRİC`le bu konuda önemli adımlar atan Rusya Eylülde
ise Vladivostok’ta Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (APEC)
toplantısını yaparak bu bölgenin diş politikada daha fazla önemseneceğinin
işaretini veriyor. Kremlin yönetimin bu bölgedeki esas partnerleri arasında
Çin`le Hindistan’ın özel yer tutmasına rağmen, başta Japonya olmak üzere diğer
anahtar ülkelerin de dikkate alacağı genelgede yer alan bir diğer husus.
Genelge geleneksel
olarak Rus dış politikasının en sorunlu alan olarak gördüğü ABD ile ilişkilere
geniş yer ayırmış durumda. Bu ülke ile çok boyutlu stratejik işbirliğinin devam
edeceğinin belirtildiği genelgede ABD`nin füze savunma sisteminin Rus ulusal
güvenliğine yönelik olmadığına dair garantilerin alınması önemli hedeflerden
biri gibi kaydedilmekte. Esasında Rus dış politikasında esas sertleşmenin ABD
ile ilişkilerde ve özelikle füze savunma sistemi konusunda yaşanması ise genel
bir beklenti. Füze savunma sistemi konusunda Rus yetkililerinin uzun süreden
beridir savurduğu tehditler fonundaki gelişmeler de bunu işaret etmekte.
Nitekim Mayıs başında
Moskova`da yapılan füze savunma sistemine ilişkin uluslararası güvenlik
toplantısı da Rusya ile ABD ve NATO arasındaki en önemli anlaşmazlığın ne
olduğunu gösteriyor. Moskova`nın özel çabası ile yapılan konferansta Rus
yetkilileri ve güvenlik uzmanları ABD ve NATO`ya füze savunma sistemine neden
karşı olduklarını izah etmeğe çalıştırlar. Toplantı sırasında ve sonrasında
verilen mesajlar ise tarafların bu konuda uzlaşacağına dair yeterince iyimser
olmaya izin vermiyor.
Nitekim Rusya Devlet
Başkanı Vladimir Putin’in hükümet çalışmalarını gerekçe göstererek 18-19
Mayıs’ta Camp David’de yapılacak G8 zirvesine katılmayacağını açıklaması
Moskova`nın dış politikasını ABD ayağında bir sertleşmenin göstergesi. Her ne
kadar kamuoyu Nisan ayındaki Güney Kore`deki Nükleer zirve sırasındaki ikili
görüşmede açık kalan mikrofondan Obama`nın Medvedev`e seçim sonrası füze
savunma sistemi konusunda daha esnek davranacağın sözü verdiği duyulsa da
ABD’de bu konuda henüz (en azından başkanlık seçimine kadar) geri adım atma niyetinde
olmadığı anlaşılıyor. Bu bağlamda ABD Başkanı Barak Obama`nın da Moskova`nın
ciddi hazırlık yaptığı Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (APEC)
Vladivostok’da Eylül ayında yapılacak zirvesine katılmayacağını ilan etmesi
Moskova`nın bu adımına cevap anlamını taşıyor.
Özetle, Putin yeni diş
politika doktrini hazırlığındadır. 2000`lerin başına oranla daha gücü olan bu
Rusya`nın hem küresel, hem de bölgesel gelişmeler karşısında söyleyecek çok
lafı ve yapacak çok işi olduğunu ise Suriye meselesi açıkça göstermektedir.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
17.05.2012 19:30 Yerel
saatı | 16:30 Dünya saatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder