Rus-Türk ilişkilerinde
Karabağ konusuna duyarlılığın artmasında ikili ilişkilerin derinleşmesinin,
Rusya`nın Gürcistan`a müdahalesinin, Rusya ve Türkiye`nin Azerbaycan`ın büyük
enerji oyunundaki kilit rolünün farkında olmasının ve Türk–Ermeni
protokollerinin özel yeri olduğu genel olarak bilinmektedir. Bu kapsamda her
iki ülke yetkililerinin görüşlerinde Karabağ konusunun görüşüldüğü belirtilir
ve her iki taraf da genel diplomatik ifadelerle bir birini kırmayacak biçimde
kendi pozisyonlarını ortaya koyarlardı. Ancak hatırladığımız kadarı ile ilk kez
25 Ocak 2012`de bir Rus-Tük ortak belgesinde Karabağ konusundaki tarafların
tutumu yazılı biçimde yer almıştır.
Karabağ konusu Türkiye
Dışişleri Bakanı A.Davutoğlu ile Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey
Lavrov'un başkanlığında 25 Ocak 2012 tarihinde Moskova’da düzenlenen Türkiye
Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu Ortak Stratejik Planlama Grubu ikinci toplantısı
sonrasına imzalanan 30 maddelik ortak bildirinin 26. maddesinde yer almıştır.
İlginçtir, ortak bildirinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika`daki sorunların çözümüne
(18. madde) ve Balkanlarda Bosna Hersek`e ilişkin maddelerinde “toprak
bütünlüğü” ilkesine doğrudan vurgu yaparken Karabağ konusunda bu ilke yerine
çok dolambaç ifadeler kullanılmıştır. 26. maddede Karabağ sorunun çözümünde BM
Şartı, Helsinki Nihai Belgesi ve AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanı ülkelerin
liderlerinin Temmuz 2009 Aquila, Haziran 2010 Muskoka ve Mayıs 2011 Deauville
ortak açıklamalarına vurgu yapılmıştır. İlk bakışta burada bir sorun yokmuş
gibi görünebilir. Ancak belgenin önceki kısımlarına bakıldığında, diğer bölgelere
ve sorunlara ilişkin olarak sürekli toprak bütünlüğü vurgusuyla kıyaslandığında
neden Karabağ sorununda toprak bütünlüğünden bahsedilmediği sorusu akıllara
gelmektedir.
Şöyle`ki, BM Şartı ve
Helsinki Nihai Belgesi genel çerçeve belgeleri olduğu için orda hem toprak
bütünlüğü, hem de kendi kaderini belirleme ilkeleri mevcuttur. Zaten hem
Azerbaycan, hem de Ermenistan kendi tezlerini bu belgelere dayandırıyorlar.
Sanki bu bildiriyi kaleme alanlar Türk-Ermeni protokolünde olduğu gibi muğlak
ifadeler kullanarak herkesin istediğini anlamasını çağlayan ve kendi
tavırlarını da kamufle eden bir tutum ortaya koymaktadırlar. Yine bu madde`de
vurgu yapılan Minsk Grubu Eşbaşkanı ülkelerin liderlerinin ortak açıklamaları
ise Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünü daha çok Ermenistan`la müzakereler
bağlayan bir tavrın yansımalarıdır.
İnsan meseleye böyle
bakınca şu soruları sormaktan kendini alıkoyamıyor. Acaba neden Azerbaycan`la
ilişkileri bahar havasında olan Rusya ile tek gerçek stratejik müttefikimiz
Türkiye arasında imzalanan anlaşmada Azerbaycan`ın meşru hakkı olan toprak
bütünlüğü ilkesi açıkça yer almıyor? Bu tavır Rus geleneksel politikasının
annesi Ermeni olan Rus dışişleri bakanı vasıtasıyla yansıtılması mı? Yoksa Türk
diplomatlar bu hususu belgenin yazımında atladılar mı? Yoksa belgenin bu
şekilde yazılarak Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünü kuşku altına almak Türk
hariciyesinde Ermenistan`la sınırın açılması yönünde yoğun kulis yapan ve
Batıdan da yoğun destek alan grubun işimidir? Aslında bu son seçenek Türk-Ermeni
protokolü nedeniyle Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin yaşadığı kriz ve son
olarak Fransa`nın inkar yasası nedeniyle bile Türk medyasında belli grupların
Azerbaycan`ın adete haksız ve garip bir biçimde suçladıkları dikkate
alındığında hiç de yabana atılmayacak bir ihtimaldir. Özellikle de
“Ermenicilerin” Türk-Ermeni sınırını açmak için her fırsatı kullandıkları
dikkate alınırsa…
Her halükarda Azerbaycan
hariciyesi konunun takipçisi olmalı ve bunun ne anlama geldiğini muhataplarına
sormalıdır. Türk kamuoyunun ve bölge uzmanlarının da bunun ne anlama geldiğini
sorgulaması ve tartışması da yerinde olurdu. Unutmayalım ki, benzer muğlak
ifadelerin yer aldığı Türk-Ermeni protokolleri süreci Azerbaycan-Türkiye
ilişkilerinde krizinde neden olmuştu.
28.01.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder