30 Aralık 2014 Salı

Rus Dış Politikasında BDT: Putin Öncesi




Rusya`ya tekrar başkan olan Vladimir Putin`in dış politika öncelikleri içerisinde BDT coğrafyası özel önem arz ediyor. Yeni başkanının seçim döneminde en önemli projesinin post Sovyet coğrafyasında Avrasya Birliği yaratmak olduğunu açıklaması da bu ilginin ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak Rusya`nın bu bölgeye ilgisi Putin`le sınırlı değil. BDT coğrafyası son 20 yılda Rusya devletini ve dış politikasını yönetenlerin yanı sıra, muhaliflerin de önemi ve önceliği konusunda ittifak yaptığı bir bölge.
Rus dış politikası için post Sovyet coğrafyası ya da 1991`de kurulan kurumun adı ile BDT coğrafyası olarak değerlendirilen mesele SSCB`nin çözülüşünün ortaya çıkardığı bir konu. Şöyle ki, eski Sovyet coğrafyası Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışı ve dış politikası bakımından büyük önem arz eden bir coğrafyadır. Bu önemi birkaç kalemde özetlemek mümkün.
Öncelikle, bu coğrafya geleneksel Rus stratejik anlayışı bağlamında, hem Çarlık, hem de SSCB döneminde ülkenin ayrılmaz parçası olarak kabul edilmişti. Son 20 yılın deneyimi Rusya Federasyonu’nda da bu anlayış etkilerinin çok güçlü olduğunu ortaya koyuyor.
İkincisi, Rusya için sınır coğrafyasındaki sıcak çatışmalar ve istikrarsızlıklar önemli bir güvenlik sorunudur. Üçüncüsü, bu coğrafyada yaşayan 25 milyonun üzerindeki Rus nüfusun kaderi de Rusya için önemli bir endişe kaynağıdır. Dördüncüsü ve belki de en önemlisi, SSCB’nin dağılmasının ardından jeopolitik güç boşluğunun ortaya çıktığı bu coğrafyada Türkiye ve İran gibi bölgesel, ABD, AB gibi bölge dışı ülkelerin etkinlik faaliyetleri de Rusya’nın endişelenmesine neden oluyor.
BDT coğrafyası Rus dış politikasındaki stratejik anlayış değişikliklerinden en fazla etkilenen alanların başında gelmektedir. O kadar ki, Rus dış politikasının bu bölgedeki anlayış ve politikaları aynı zamanda Rusya`nın sorunlu emperyal geçmişinden ne kadar uzaklaştığının ve ne kadar değişebildiğinin en önemi göstergelerinden sayılmıştır. Keza, özelikle Batılı karar alıcılar ve uzmanlar zaman-zaman Rus diplomasisinin bu bölgedeki konumundan hareketle Rusya ile ilişkilerin geneline ilişkin tavır geliştirmeye çalıştırmışlardır.
Nitekim 1991 sonrası Rus dış politikasında etkin olan Atlantikçilik ve Avrasyacılık gibi akımların anlayışlarında bu bölge özel bir yer tutmuştur. Rus dış politikasında Atlantikçilerin etkin olduğu 1991 -1992 döneminde Rusya yönetimin bölgeye bakışını şöyle özetlemek mümkündür: Atlantikçiler esas öncelik alanı olarak Batı’yı gördükleri için eski Sovyet mekânına ilişkin tavırlarını da Batı değer ve çıkarları ile uyumlu hale getirme çabasındaydılar.
Eski Sovyet coğrafyasının Batı ile ilişkilerde sorun yaratmasını istemeyen Atlantikçiler, bölgeye ilişkin emperyal politikalar yerine, ekonomik öncelikli ve bağımsız devletler arasında gönüllülüğe dayanan ilişki modelini benimsiyorlardı. Fakat hem Rusya’nın içinden geleneksel emperyal anlayışın direnişi, hem de BDT mekânındaki istikrarsızlıklar Atlantikçilerin bu yaklaşımını etkisiz kılan gelişmeleri beraberinde getirdi. Bu iki faktörün Rus iç politikası üzerindeki ve Başkan Boris Yeltsin`in siyasi gücü üzerindeki etkisi ise yeni bir dış politika anlayışını gündeme getirdi.
Yeni çizgiye kaymanın dış politikadaki ilk yansımaları bölgesel anlamda BDT coğrafyasına ilişkin önemli bir anlayış değişikliğiyle ortaya çıktı. 23 Nisan 1993’de kabul edilen Rusya Dış Politika Doktrini BDT coğrafyasını Rusya’nın özel çıkarlarının ve önceliğinin bulunduğu “yakın çevre” (blijnoe zarubejye) olarak tanımladı, Kasım 1993’de kabul edilen Rus Askeri Doktrini ise bu coğrafyada ülke çıkarlarını savunmak için askeri güç dâhil, her türlü aracın kullanılmasını meşru saydı.
Literatürde “yakın çevre doktrini” olarak da bilinen Rus Dış Politika Doktrini’nin Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında önceliğe sahip olduğu vurgusu Batı’ya ve Türkiye, İran, Çin benzeri bölgesel güçlere bu alana girmeme konusunda uyarı niteliği taşımaktaydı. Ayrıca, yeni doktrine uygun olarak Rusya’nın yeni bağımsız devletlere ilişkin politikası SSCB’nin çöküş sürecinde ve ardından Atlantikçi ekolün etkin olduğu dönemde zayıflayan Rus etkisini tekrar güçlendirmek için ikna ve baskı unsurlarını içeren çok boyutlu bir politika uygulamaya dönüştü.
Nitekim Rusya bu çerçevede demokratik seçimler sonucu iktidar gelen ve BDT’yi Rusya’nın etki alanının devamı için bir çerçeve olarak değerlendiren, bu bağlamda da bu kuruma soğuk yaklaşan Zviad Gmasahudriya yönetimindeki Gürcistan ve Ebulfez Elçibey yönetimindeki Azerbaycan’da iktidarın askeri darbe yoluyla değişimi için çaba gösterdi. Bu çabalar sonucu 1992 sonunda Gürcistan’da, 1993 ortasında ise Azerbaycan’da iktidar değişikliği yaşandı. Keza Rusya BDT coğrafyasında eski askeri üslerini devam ettirme ve gerektiğinde yenilerini oluşturma politikaları da bu yeni anlayışın ürünüydü.
Kozırev`den sonra göreve gelerek önce Rusya dışişleri, ardından Başbakanı olan Yevgeni Primakov’un BDT coğrafyasına ilişkin görüş ve politikaları da yakın çevre anlayışının güçlendirilerek devam ettirilmesi şeklindeydi. Öncelikle Primakov SSCB’nin dağılmasını katastrofik olumsuzluk olarak değerlendirmekteydi. Primakov’a göre aslında BDT’nin kurulması SSCB’nin çöküşüne karşı içten yükselen tepkileri yumuşatma amacını taşımaktaydı.
BDT konusunda 1992-1993 döneminde önemli fırsatların kaçırıldığını vurgulayan Primakov, BDT coğrafyasını Rus dış politikasının temel önceliği ilan etmiş ve Rusya’nın bu coğrafyadaki etkinliğini güçlendirmesi gerektiğini belirtmişti. Bu bağlamda Primakov BDT politikasını iki temel ilke üzerine kurmuştu: BDT coğrafyasında entegrasyon sürecini hızlandırmak ve bu coğrafyadaki çatışmaları (Gürcü-Abhaz, Gürcü-Osetin, Karabağ, Dinyester ve Tacikistan) çözmek.
Bu bağlamda Primakov ilk resmi yurtdışı ziyaretlerini 1996’da Türkmenistan ve Ukrayna’ya yapmış, görev süresi boyunca BDT öncelik verdiği konu olmuştur. Primakov döneminde BDT coğrafyasında entegrasyonu derinleştirmek için önemli adımlar atılmış, bu çerçevede 2 Nisan 1997’de Rusya-Beyaz Rusya İttifak Anlaşması, 31 Mayıs 1997’de Rusya-Ukrayna Dostluk, İşbirliği ve Ortaklık Anlaşması ve Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan ve Kırgızistan arasında sonradan Tacikistan’ın da katılacağı Gümrük Birliği Anlaşması imzalanmıştır. Rusya Primakov’un BDT coğrafyasında gerginlik odaklarını çözme amacına uygun olarak özellikle Karabağ ve Gürcü-Abhaz çatışmalarında aktif rol almaya çalışmıştır.
Ancak Rusya`nın bölgesel gücünün sınırlılığı, adil davranmaması, bu sorunları taraflarının iddiaları ve dış aktörlerin tutumu Primakov`un hedeflerini gerçekleştirmesine izin vermedi. Zaten Rusya içi politik dengeler de Primakov`un koltuğunu kaybetmesi ile sonuçlandı.
Özetle, Rus dış politikası için BDT coğrafyası SSCB`nin çöküşünü ardından en önemli, en tartışmalı ve belki de en sorunlu coğrafyaların başında gelmiştir. Bölgeye yönelik tutumun şekillenmesi ise doğrudan Rus ulusal kimlik tartışmalarının ve Rusya devletin küresel konumu ile doğrudan bağlantılı konu gibi telaki edilmiştir. Nitekim Atlantikçiler temel önceliği Batı`ya verirken, BDT coğrafyasıyla ilişkilerinin daha “makul” araçlarla temin etme amacındayken, bu akımın iş ve diş politikada zayıflaması, Rus emperyal anlayışının geri dönüşünün simgesi olan “yakın çevre” doktrinin ortaya çıkışı ile sonuçlanmıştır. Keza bu anlayış yeni Avrasyacılarla yeni bir ivme kazanmış ve geleneksel Rus emperyal mirasına iyice belirginleşmesine hizmet etmiştir.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
 23.05.2012 15:30 Yerel saatı | 12:30 Dünya saatı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder