30 Aralık 2014 Salı

Azerbaycan-İran İlişkilerindeki Temel Sorun



Son bir kaç ay içerisinde Azerbaycan-İran ilişkilerinde yaşanan gelişmeler 1991`den sonra iki ülke ilişkilerinin son 20 yıllık tarihin en büyük gerginliği ve restleşmelerinden biri, hatta en büyüyüdür.
Karşılıklı suçlamalar, Azerbaycan`ın İran ajan şebekesine karşı ülke içersinde gerçekleştirdiği operasyonlar, İran`ın bir kaç ay içindeki bir kaç notası, Azerbaycan devletinin isminin Kuzey Azerbaycan biçiminde değiştirilmesi yönünde bazı Azerbaycan milletvekillerinin önerileri, Azerbaycan savunma bakanının Tahran ziyareti sırasında bayrağın ters asılmış olması gibi. Tabi Azerbaycan-İran ilişkilerini adeta germek için Batılı basın organlarında sürekli gündeme getirilen Azerbaycan-İsrail ilişkileri, özellikle istihbarat işbirliği ve askeri üst gibi iddialar da işin cabası.
Zaten devamlı küresel ve bölgesel gerginlik üreten ve ondan beslenen İran`ın bu sorunun bir tarafı olması sürpriz değil. Ama 1993 yılından itibaren dış politikasını küresel ve bölgesel dengeler üzerine kuran ve büyük krizlerden mümkün olduğunca kaçınmağa çalışan Azerbaycan`ın bu gerginliğin tarafı olması o kadar da normal sayılmaz. İki ülke arasındaki ilişkilerin uluslararası sistemde iki komşu devlet arasında “sıradan” jeopolitik çıkar çatışması, Ermenistan, İsrail ve Batı-İran ilişkilerindeki artan gerginliğinin artçı şoku veya bunların toplamı gibi değerlendirmek mümkün.
Bizce ilişkilerdeki gerginlik öncelikle Azerbaycan-İran ilişkilerinin doğası ile yakından alakalı. İran`la Azerbaycan arasında sorunların kökeninde Tahran`ın Azerbaycan algısı var. Yunanistan`ın Makedonya veya bir ölçüde Rusya`nın Ukrayna`yla ilişkilerinde de benzeri yaşanan bu algıya göre, “Azerbaycan” kavramı emperyal İran tarihinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır ve ülke arazisinin kuzeyindeki bölgenin tarihi adıdır. Yine İran tarih algısına göre, bugün Azerbaycan Cumhuriyeti esasında kadim İran’ın Aran bölgesidir.
Bu bakış açısı İran yönetimin hem “Azerbaycan” kavramının kendi tekeli dışında kullanımından ciddi rahatsızlık, duymasına hem de böyle bir devletin kurulmasını kendi beka sorunu gibi görmesine neden olmuştur.
Nitekim, bu endişenin doğal bir sonucu gibi dönemin İran Dışişleri Bakanı Ali Akber Vilayeti daha 1991`de SSCB resmen dağılmadan Bakü`ye yaptığı ziyareti zamanı Azerbaycan`ın bağımsızlık olmasını istemediklerini ve en iyi çözümün Sovyetler Birliği içinde kalması olduğunu beyan etmişti.
Keza Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten sonra İran yönetimi bir kaç ay komşudaki bu yeni ülkeye ilişkin tutum takınma konusunda ciddi bir tereddüt yaşamıştır. İran yönetimi içerisindeki bir grup yeni kurulan devleti Azerbaycan ismini kullandığı için tanımamayı önerirken, diğer bir kesim daha pragmatik davranarak tanımanın daha yararlı olacağını savunmuştur. Pragmatik yaklaşımın baskın çıkması İran`ın Aralık 1991`de Azerbaycan`ı tanımasını sağlamıştır.
1991`den tamamıyla farklı kök ve ideolojini temsil eden 1918`deki Tahran yönetiminin Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`ne ilişkin ilkin tavrında da benzer bir yaklaşımın olması da bu algı sürekliliğini ortaya koymak bakımından çok anlamlı.
Dahası 1980`lerde Azerbaycan ulusal mücadele hareketinin liderliğini yapan Azerbaycan Halk Cephesi`nin Azerbaycan`ın bölünmüşlüğünü ortaya koyan söylem ve eylemleri ve “Güney Azerbaycan meselesi” olarak formüle edilen sorun İran`ın endişelerini güçlendirmiştir. Yine ülke bağımsızlığını ilan ederken devletin isminin “Kuzey Azerbaycan Cumhuriyeti” olmasına dair öneriler de Tahran`ın dikkatinden kaçmamıştır.
İran`ın bahsettiğimiz tarih algısı ve gelişmelerden duyduğu endişeler Tahran`da kim yönetimde olursa olsun Azerbaycan politikasının özünü değiştirmemiştir. İran yönetimleri “Azerbaycan” adlı devletin varlığını bir türlü içine sindirememiş ve Bakü`ye karşı saldırgan ve baskı uygulama politikalarını çeşitli biçimlerde devam ettirmiştir.
Nitekim bağımsızlık ilan edildiğinde Azerbaycan`da iktidara bulunan Mutallibov`un Şubat 1992`deki Tahran ziyareti sırasında bir Azerbaycanlı bakanın “Bütöv Azerbaycan`ın hayal olduğu” yöndeki açıklamaları İran`ı tatmin etmemiştir. Tahran`ın Mutalibov dönemindeki Azerbaycan yaklaşımı ise İran`ın arabuluculuğu ile yapılan Karabağ görüşmeler sürecinin tarihimizde Hocalı`da soykırım gerçekleşmesi, Şuşa ve Laçın`ın kaybedilmesi gibi trajik sonuçlarla hatırlanmaktadır.
Ondan sonraki merhum Ebulfez Elçibey yönetiminin İran`ın bölünmesi ve “Bütün Azerbaycan” hedefini siyasi zemine taşıması Tahran`ın endişelerinin tavan yapmasına neden olmuş, nihayetinde AHC iktidarının sona erdirilmesinin en önemli diş aktörlerinden biri yapmıştır.
Sonraki devlet başkanı merhum Haydar Aliyev`in denge politikası çerçevesinde İran`la ilişkileri daha makul bir düzeyde tutma isteği yine Tahran`ın endişeleri ve saldırgan tavrı nedeniyle ilişkilerin bıçak sırtı yürümesine neden olmuştur. Bu dönemde İran`ın resmi ajans ve yetkililerinin Azerbaycan Cumhuriyeti isminin kullanmaktan mümkün oldukça kaçınmaları, Hazar`ı Mazandaran gölü biçiminde adlandırma girişimleri, İran askeri uçaklarının tacizleri, İran`ın artan istihbaratı faaliyetler bunlardan sadece bazıları.
Zaten son gelişmelerle Haydar Aliyev`in dış politika mirasına sahip çıkan Devlet Başkanı İlham Aliyev döneminde de İran`ın bu tavrında fazla bir değişiklik olmadığını, Batı ile artan gerginliğin yansıra, Güney Azerbaycan`da ciddi bir ivme kazanan milli uyanış hareketinin etksiyle bu saldırgan tavrını daha da geliştirerek devam ettirdiğini görüyoruz.
Özetle, İran`ın sorunlu Azerbaycan algısı değişmedikçe iki ülke ilişkilerinin düzelmesi mümkün değil. Tarihi algının sistemli politikalarla değiştirilmeye çalışıldığı durumlara bile bunun ne kadar zor olduğu düşünülürse, İran gibi güvensizlik ve saldırganlığı dış politikasının temeline yerleştiren bir devlet için çok ciddi stratejik kırılma olmadan bunun baş vermeyeceğini söylemek için kahin olmağa gerek yok. Keza Tükiye`nin depremle yaşamağa alışmaya çalışması gibi, Azerbaycan-İran ilişkilerindeki sürekli gerginliklere alışmamız gerekir.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Analisti (QAFSAM-www.qafsam.org)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder