2012 yılı ile birlikte Batı ile
İran arasındaki gerginliğin dozu giderek daha da artmaya başladı. İran
yönetiminin nükleer programı konusundaki adımları, Uluslararası Enerji Ajansı
ile Batı için güven verici bir işbirliği sürecine yanaşmaması ve diplomatik
alandaki müzakerelerin sonuca ulaşmaması ise bu gerginliğin dozunu artıran
gelişmeler. Batı`nın İran`ı köşeye sıkıştırmak için ambargo kozunu devreye
sokması ve hatta Tahran`ın önemli petrol alıcılarından Çin`in de kısmen içinde
bulunduğu çok sayıda ülkenin bu sürece destek vermesi ise dikkatlerden
kaçmıyor.
Ancak bütün bunlar Ahmedinejad
dönemiyle saldırganlığı bir strateji haline getiren İran`ın nüve programını
davam ettirme yönündeki ısrarını zayıflatmıyor, hatta teşvik ediyor. Bu ortamda
ABD ve İsrail`den İran`a müdahale sesleri ise her zamankinden daha gür
çıkmakta. ABD`nin başkanlık seçimi atmosferinde olması ve bu ülkede İran`a
karşı sertlik yanlısı Musevi lobisinin etkinliği fonunda Amerikan yetkililerinin
ikide bir İran`a askeri müdahalenin hala etkin bir seçenek olarak masada
olduğunu vurgulamaları da bunun bir yansıması.
Öte yandan, Irak`tan “çıkan”,
Afganistan`dan da çıkmanın yollarını arayan Obama yönetiminin bölgede yeni ve
çok daha geniş boyutlu bir savaşa yol açacak bir askeri seçeneğe hazır olup
olmadığı çok bilinmeyenli bir denklem. İran`ın nüve programındaki hızı ve
İsrail`in bir an önce askeri müdahale konusundaki ısrarı ve zaman-zaman tek
başına müdahale edeceğine dair İsrail`li yetkililerin verdiği demeçler ise işi
daha da karmaşık hale getirmiş durumda. BBC`de son dönemlerde yayınlanan
“İran'a saldırı senaryoları” gibi analizler ise sanki İran`a müdahalenin
stratejik kararı verilmiş, siyasi ve askeri ayrıntıları konuşuluyor gibi bir
hava yaratma iddiasında.
Keza İran`a askeri müdahale
senaryoları konusunda her zaman temkinli davranan Rusya`nın tavrı da dikkat
çekici. ABD ve/veya İsrail`in İran`a saldırılarına dair demeçlerini genellikle
gerçekçi bulmayan ve en fazla bir kaç analizcinin müdahale seçeneğini olası
görmeyen demeçleri ile “geçiştiren” Rusya yönetimi sanki bir şeyler olacakmış
gibi gittikçe sertleşen reaksiyonlar vermektedir. Şöyle ki, 13 Şubat`ta
Birleşik Arap Emirliklerin`den meslektaşı ile görüşen Rusya Dışişleri Bakanı
Sergey Lavrov İran sorunun çözümünde herkesi askeri yöntemleri göz ardı eden
bir anlayışı kabulü yönünde çağrı yaptı.
Keza, Rusya Genelkurmay Başkanı
Nikolay Makarov, 15 Şubat`taki açıklamasında İran'ın tartışmalı nükleer
programı ile ilgili yaz dönemine kadar bazı kararların alınabileceğini söyledi.
Rus basını ise Makarov'un bu açıklamalarını İran'a saldırı tarihi ile ilgili
ipuçları olarak yorumladı. Zaten dünya ve Türk basını da çok sayıda yayın bu
haberi “Rusya`nın İran`a saldırının tarihini açıkladı” şeklinde gördü.
Makarov`un Rusya'nın İran ve tüm Ortadoğu'yu izleyen ve gerekli bilgileri
toplayan bir "durum merkezi" oluşturduklarının da altını çizmesi de
olayları Moskova`nın ne kadar ciddi aldığının göstergesi sayılabilir. Daha da
önemlisi, Makarov`un aynı basın toplantısında ulusal güvenliğe yönelik yakın
bir tehdit algılamaları durumunda nükleer silah kullanabilecekleri uyarısı
yapmış olması.
Dahası, Rusya Dışişleri Bakan
Yardımcısı Gennadiy Gatilov, 22 Şubat`ta Moskova'da düzenlediği basın
toplantısında, "İran'a yönelik tüm askeri senaryoların bölge ve şüphesiz
uluslararası ilişkiler sisteminin tamamı açısından felaket olacağını"
belirtti. Gatilov, İsrail Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Benny Gantz, ülkesinin
İran'ı vurma kararını kendisinin alacağını açıklamasına cevaben verdiyi
açılamada "İsrail'in, bunun doğurabileceği sonuçların bilincinde olduğunu
ümit ettiğini" kaydetti.
Rusya`nın yeni Devlet Başkanı
Vladimir Putin de yeni dönemdeki dış politika anlayışını ortaya koyduğu 27
Şubat tarihli “Rusya ve Değişen Dünya” yazısında İran`in nükleer programa sahip
olma hakkını kabul edilmesini ve sorunun görüşmeler yoluyla çözülmesini
önermesi de Kremlin yönetimin İran`a ilişkin savaş senaryolarına konumu açıkça
ortaya koymak bakımından önemli bir gösterge. Bu arada Rus basını ve strateji
uzmanları arasında da İran`a müdahale konusunda tartışmalar da yoğunlaşmış.
Keza, Rusya`nın Suriye`ye yönetimine verdiği siyasi ve askeri-teknik destek ve
istihbarat yardımının iki ülke arasındaki stratejik ilişkinin yanı sıra, bu surecin
aynı zamanda İran`a müdahalenin önemli hazırlık aşaması olarak gibi
algılamasının da etkisini unutmamak gerekir.
Rusya`nın bu endişeleri zaten
müdahile konusunda tetikte olan İran yönetimi tarafından da ciddiye alınmakta.
Nitekim Rusya Genelkurmay Başkanı Nikolay Makarov’un İran’a yönelik yaz başında
saldırı olabileceği yönündeki imalarının ardından, İran Moskova Büyükelçisi
Seyyit Mamut Rıza Seccadi, Moskova’da düzenlediği basın toplantısında batılı
ülkelerden herhangi bir saldırı olması durumunda Tahran’ın buna karşılık
vereceği tehdidinde bulundu. ABD’nin İran’a saldırmasının büyük bir hata
olacağı uyarısı yapan Büyükelçi, “Onlar bize herhangi bir noktadan saldırırsa,
biz de onları o noktadan vururuz” dedi.
Özetle, Batı-İran gerginliği artık
daha sık savaş senaryolarının konuşulduğu bir süreç haline gelmiş durumda.
Rusya ise 3. Putin döneminde bu sürece seyirci kalmayacağını sinyallerini
veriyor. Bu ortamda “Altılar”ın İran`la diplomatik görüşmelere devam etmesi ve
İran resmilerinin müzakereler yönündeki demeçlerinin ne kadar anlamlı olacağını
ise zaman gösterecek.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya
Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Analisti
(QAFSAM-www.qafsam.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder