29 Aralık 2014 Pazartesi

Rusya-İran Nükleer İşbirliği



Rusya`ya İran arasında ilişkilerin en mühim boyutunu nükleer alandaki işbirliği oluşturmaktadır. İki ülke arasında bu alandaki işbirliği Rusya'nın İran'ın nükleer programının bir parçası olan nükleer santralın inşasında etkin rol alması ile gündeme gelmiştir. Bu işbirliği içerisinde öne çıkan Buşer (Buşehir) AES-in inşası ise yeni bir hadise değil. Şöyle ki, İran Buşer`de iki reaktörlü nükleer santral kurma faaliyetlerine ilk olarak 1974 yılında, yani henüz Şah döneminde Federal Almanya`nın yardımı ile başlasa da, 1979 yılındaki İslam devrimi ve 1980–1988 İran-Irak savaşı, İran'ın nükleer programının ve bu çerçevede de Buşer`de nükleer santral inşa sürecinin durmasına neden oldu. Batıyla düşman ilişkilerde bulunan ve Irak savaşında zayıflayan İran askeri kudretini arttırmak için 1980'lerin sonunda itibaren yeniden nükleer programa ağırlık vermeye başladı.
Rusya'nın bu sürece katılmasında ilk adım ise 22 Ocak 1989'da İran ve SSCB arasında imzalanan ekonomik, ticari, teknoloji ve bilim alanında işbirliği anlaşması sayılabilir. Bu anlaşmayı 1992 tarihli Rusya-İran nükleer işbirliği anlaşması izlemiştir. 1995'te ise Buşer santralının yeniden inşası Rusya'ya verilmiştir. Aradan geçen yıllarda Rusya-İran nükleer işbirliğinin ABD'nin baskısıyla çeşitli gecikmelere maruz kalması Buşer`deki santralın faaliyete başlaması tarihinin de birkaç kez ertelenmesine neden olmuştur. Yine bu kapsamda Rusya ve İran 2006 yılının Mart ayında Buşer AES-in yapımına ilişkin değeri yaklaşık 1 milyar ABD doları olan anlaşma imzaladılar. Rusya 2006 yılının Eylül'ünde verdiği açıklama ile Buşer AES-inin 2007 yılının Kasım ayında elektrik üretecek şekilde İran'a iade verileceğini ilan etti. Ancak 2007 yılının Şubat'ında iki ülke arasında Buşer nükleer santralın inşasında oluşan mali sorunu gerekçe göstererek süreci 2008 yılının Eylül ayına kadar uzatmıştır. Çeşitli gerekçelerle halen davam bu gecikmenin bu yaz tamamlanması gündemdedir.
Nükleer işbirliği Rusya ve İran ilişkilerinin temel konularının biri olarak özellikle 2000'li yılların başında gündeme gelmiştir. Taraflar arasında nükleer işbirliğinin ABD'nin BDT coğrafyasında "sivil devrimler" aracılığıyla etkisini artırmaya çalıştığı 2003`den sonra büyük bir ivme kazandığı gözlemlenmektedir. Rusya'nın bu işbirliğine özel önem vermesinin bir kaç sebebi var. Öncelikle, Rusya'da dış politikanın belirlenmesinde önemli rol oynayan kurumlardan biri olan Federal Atom Elektrik Kurumu`nun bu işbirliğine özel ilgisi var. İkincisi, İran ile nükleer işbirliği Rusya'ya büyük maddi kazanç getirmektedir. Taraflar arasında imzalanan anlaşma ile Rusya Buşer santralının ilk reaktörünün inşa edilmesinden yaklaşık 1 milyar dolar gelir elde edecektir. Rusya araştırmacıları tüm reaktörlerinin inşası halinde bu projeden toplam 10 milyar dolar kazanç elde edilebileceğini belirtiyorlar. Ayrıca, ABD'ye karşı çıkan İran'a bu teşebbüsünde yardım etmek esasen ABD karşıtı mantaliteye sahip Rus politik eliti için özel bir teskin kaynağıdır. Ancak öte yandan, Rusya İran'ın nükleer programının bu ülkenin nükleer silaha sahip olması ile sonuçlanmasını de istememektedir. Çünkü Rusya için sınırlarının yakınında Çin, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore'den sonra nükleer silaha sahip bir İran uzun dönemde pek arzu edilmeyen bir durumdur.
Bu bakımından Rusya'nın İran'ın nükleer programına ve ABD-İran krizine yaklaşımı da mühim çelişkileri barındırmaktadır. Bu ilişkinin birbirini tamamlayan ve aynı zamanda birbiriyle çelişen yanları var. Rusya bir yandan İran ile nükleer işbirliğine devam ederek hem ABD'nin bölgedeki hegemonyasına karşı İran'ın tutumunu güçlendirmektedir ve bu işbirliğinden büyük ekonomik kazanç elde etmektedir. Moskova diğer yandan ise İran'ın nükleer silaha sahip olmasına karşı çıktığını belirtmektedir. Rusya'nın 2008 yılının Nisan ayında hem İran'a Buşer`le ilgili yük göndermesi ve hem de Mayıs ayında BM’nin İran'a ambargo kararını uygulayacağını ilan etmesi de resmi Moskova'nın ABD-İran krizindeki ikili tutumun fiili tezahürüdür. Yine bir yandan Buşer santralını inşa ederken diğer yandan BM`nin İran`a ambargonu desteklemesi de benzer bir yaklaşımın göstergesidir.
Rusya ilk bakışta çelişen bu tutumu ile kendi çıkarlarına hizmet eden çeşitli ek faydalar da elde etmektedir. Öncelikle, ABD-İran ilişkilerinin sürekli gerilim içinde olması Rusya'ya ABD'yle farklı iki taraflı veya uluslararası sorunların görüşülmesinde manevra için ek fırsat sağlamaktadır. İkincisi, ABD-İran ilişkilerinin sürekli gerilim içinde olması enerji fiyatlarının yükselmesine sebep olmakta ve Rusya'ya (aynı zamanda İran'da) ek gelir elde etme imkanı sağlamaktadır. Örneğin, bazı hesaplamalar göre, petrol fiyatlarının varil başına 1 dolar artması Rusya bütçesine yıllık en az 1 milyar ABD doları ek gelir getirmektedir.
Bu şartlar altında Rusya'nın ABD'nin "ya ben, ya da İran" şeklinde kesin bir tutum göstermesi şartı dışında şimdiki ikili politikasını sürdüreceği beklenmektedir. ABD'nin mevcut iç ve uluslararası koşullar altında Rusya'ya bu tür kesin şart koyma ihtimali ise çok zayıftır. Hatta ABD'nin Rusya'ya böyle bir şart koyması seçeneğinde bile Rusya`nın İran'a müdahalede tarafsız kalma pozisyonu seçeceği ve bu tutumunu da ABD'ye mümkün olan en pahalı (siyasi, ekonomik ve ideolojik) fiyata satmaya çalışacağı tahmin edilmektedir. Rusya'nın resmi Washington'un İran'a müdahalesi durumunda ise ABD'nin burada Afganistan ve Irak`takına benzer sorunlarla karşılaşmasını arzu edeceği tahmin ediliyor.

15.06.2011 16:30 Yerel saatı | 13:30 Dünya saatı
Dr. Nazim CAFERSOY
Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Analisti (QAFSAM-www.qafsam.org)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder