Rusya`ya İran arasında
ilişkilerin en mühim boyutunu nükleer alandaki işbirliği oluşturmaktadır. İki
ülke arasında bu alandaki işbirliği Rusya'nın İran'ın nükleer programının bir
parçası olan nükleer santralın inşasında etkin rol alması ile gündeme
gelmiştir. Bu işbirliği içerisinde öne çıkan Buşer (Buşehir) AES-in inşası ise
yeni bir hadise değil. Şöyle ki, İran Buşer`de iki reaktörlü nükleer santral
kurma faaliyetlerine ilk olarak 1974 yılında, yani henüz Şah döneminde Federal
Almanya`nın yardımı ile başlasa da, 1979 yılındaki İslam devrimi ve 1980–1988
İran-Irak savaşı, İran'ın nükleer programının ve bu çerçevede de Buşer`de
nükleer santral inşa sürecinin durmasına neden oldu. Batıyla düşman ilişkilerde
bulunan ve Irak savaşında zayıflayan İran askeri kudretini arttırmak için
1980'lerin sonunda itibaren yeniden nükleer programa ağırlık vermeye başladı.
Rusya'nın bu sürece
katılmasında ilk adım ise 22 Ocak 1989'da İran ve SSCB arasında imzalanan
ekonomik, ticari, teknoloji ve bilim alanında işbirliği anlaşması sayılabilir.
Bu anlaşmayı 1992 tarihli Rusya-İran nükleer işbirliği anlaşması izlemiştir.
1995'te ise Buşer santralının yeniden inşası Rusya'ya verilmiştir. Aradan geçen
yıllarda Rusya-İran nükleer işbirliğinin ABD'nin baskısıyla çeşitli gecikmelere
maruz kalması Buşer`deki santralın faaliyete başlaması tarihinin de birkaç kez
ertelenmesine neden olmuştur. Yine bu kapsamda Rusya ve İran 2006 yılının Mart
ayında Buşer AES-in yapımına ilişkin değeri yaklaşık 1 milyar ABD doları olan
anlaşma imzaladılar. Rusya 2006 yılının Eylül'ünde verdiği açıklama ile Buşer
AES-inin 2007 yılının Kasım ayında elektrik üretecek şekilde İran'a iade
verileceğini ilan etti. Ancak 2007 yılının Şubat'ında iki ülke arasında Buşer
nükleer santralın inşasında oluşan mali sorunu gerekçe göstererek süreci 2008
yılının Eylül ayına kadar uzatmıştır. Çeşitli gerekçelerle halen davam bu
gecikmenin bu yaz tamamlanması gündemdedir.
Nükleer işbirliği Rusya
ve İran ilişkilerinin temel konularının biri olarak özellikle 2000'li yılların
başında gündeme gelmiştir. Taraflar arasında nükleer işbirliğinin ABD'nin BDT
coğrafyasında "sivil devrimler" aracılığıyla etkisini artırmaya
çalıştığı 2003`den sonra büyük bir ivme kazandığı gözlemlenmektedir. Rusya'nın
bu işbirliğine özel önem vermesinin bir kaç sebebi var. Öncelikle, Rusya'da dış
politikanın belirlenmesinde önemli rol oynayan kurumlardan biri olan Federal
Atom Elektrik Kurumu`nun bu işbirliğine özel ilgisi var. İkincisi, İran ile
nükleer işbirliği Rusya'ya büyük maddi kazanç getirmektedir. Taraflar arasında
imzalanan anlaşma ile Rusya Buşer santralının ilk reaktörünün inşa edilmesinden
yaklaşık 1 milyar dolar gelir elde edecektir. Rusya araştırmacıları tüm
reaktörlerinin inşası halinde bu projeden toplam 10 milyar dolar kazanç elde
edilebileceğini belirtiyorlar. Ayrıca, ABD'ye karşı çıkan İran'a bu
teşebbüsünde yardım etmek esasen ABD karşıtı mantaliteye sahip Rus politik
eliti için özel bir teskin kaynağıdır. Ancak öte yandan, Rusya İran'ın nükleer
programının bu ülkenin nükleer silaha sahip olması ile sonuçlanmasını de
istememektedir. Çünkü Rusya için sınırlarının yakınında Çin, Hindistan,
Pakistan ve Kuzey Kore'den sonra nükleer silaha sahip bir İran uzun dönemde pek
arzu edilmeyen bir durumdur.
Bu bakımından Rusya'nın
İran'ın nükleer programına ve ABD-İran krizine yaklaşımı da mühim çelişkileri
barındırmaktadır. Bu ilişkinin birbirini tamamlayan ve aynı zamanda birbiriyle
çelişen yanları var. Rusya bir yandan İran ile nükleer işbirliğine devam ederek
hem ABD'nin bölgedeki hegemonyasına karşı İran'ın tutumunu güçlendirmektedir ve
bu işbirliğinden büyük ekonomik kazanç elde etmektedir. Moskova diğer yandan
ise İran'ın nükleer silaha sahip olmasına karşı çıktığını belirtmektedir.
Rusya'nın 2008 yılının Nisan ayında hem İran'a Buşer`le ilgili yük göndermesi
ve hem de Mayıs ayında BM’nin İran'a ambargo kararını uygulayacağını ilan
etmesi de resmi Moskova'nın ABD-İran krizindeki ikili tutumun fiili
tezahürüdür. Yine bir yandan Buşer santralını inşa ederken diğer yandan BM`nin
İran`a ambargonu desteklemesi de benzer bir yaklaşımın göstergesidir.
Rusya ilk bakışta
çelişen bu tutumu ile kendi çıkarlarına hizmet eden çeşitli ek faydalar da elde
etmektedir. Öncelikle, ABD-İran ilişkilerinin sürekli gerilim içinde olması
Rusya'ya ABD'yle farklı iki taraflı veya uluslararası sorunların görüşülmesinde
manevra için ek fırsat sağlamaktadır. İkincisi, ABD-İran ilişkilerinin sürekli
gerilim içinde olması enerji fiyatlarının yükselmesine sebep olmakta ve
Rusya'ya (aynı zamanda İran'da) ek gelir elde etme imkanı sağlamaktadır.
Örneğin, bazı hesaplamalar göre, petrol fiyatlarının varil başına 1 dolar
artması Rusya bütçesine yıllık en az 1 milyar ABD doları ek gelir
getirmektedir.
Bu şartlar altında
Rusya'nın ABD'nin "ya ben, ya da İran" şeklinde kesin bir tutum
göstermesi şartı dışında şimdiki ikili politikasını sürdüreceği beklenmektedir.
ABD'nin mevcut iç ve uluslararası koşullar altında Rusya'ya bu tür kesin şart
koyma ihtimali ise çok zayıftır. Hatta ABD'nin Rusya'ya böyle bir şart koyması
seçeneğinde bile Rusya`nın İran'a müdahalede tarafsız kalma pozisyonu seçeceği
ve bu tutumunu da ABD'ye mümkün olan en pahalı (siyasi, ekonomik ve ideolojik)
fiyata satmaya çalışacağı tahmin edilmektedir. Rusya'nın resmi Washington'un
İran'a müdahalesi durumunda ise ABD'nin burada Afganistan ve Irak`takına benzer
sorunlarla karşılaşmasını arzu edeceği tahmin ediliyor.
15.06.2011 16:30 Yerel
saatı | 13:30 Dünya saatı
Dr. Nazim CAFERSOYKafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Analisti (QAFSAM-www.qafsam.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder