Post Sovyet
coğrafyasında yeni güç oluşumu ve entegrasyon modelleri oluşumu çabaları
içerinde literatürde “Avrasyacılık” olarak tanımlanan akımın özel yeri var.
Daha çok Rusya ile özdeşleştirilen bir yaklaşım olan “Avrasyacılık” akımı
1990`lardaki Rus jeopolitik düşüncesine damgasını vurmuştu.
Vladimir Putin`in
1999`da iktidar gelişinden sonra Rus dış politikasında çok sayıda işaretini
görsek de, Rusya`nın sıkıntılı durumu ve 11 Eylül olaylarının ardından Rus
Avrasyacılığı geri plana itilen, ancak sürekli yedekte tutulan bir stratejik
seçenekti.
Aradan geçen 12 yılın
Rusya`nın güçlenen konumu ve 11 Eylül`ün artçı şoklarının yavaş yavaş
geçmesine, Putin’in tekrar devlet başkanlığına geri döneceğini
kararlaştırılmasının eklenmesi, Rus Avrasyacılığının önümüzdeki dönemde yeniden
güncellik kazanmasına sebep olacak gibi.
Özellikle, Ekim ayında
Başbakan Putin`in İzvestiya gazetesine yazdığı makalede Avrasya`ya vurgu
yapması, Avrasya Gümrük Birliği sürecinin hız kazanması ve son olarak BDT
ülkelerinin serbest ticaret bölgesi oluşturma çabaları şimdiden önümüzdeki
dönemde Rus dış politikasına ilişkin yoğun tartışmaların ana eksenin
habercisidir. Bir kaç bölümden oluşacak bu yazıda Rus Avrasyacılık akımının
üzerinde duracak, son 20 yılda Rusya’nın stratejik yönünü üzerindeki pratik
yansımalarını genel hatlarıyla değerlendireceğiz.
1. Rusya’da Geleneksel
Avrasyacılık Akımı
Çağdaş Rus jeopolitik
akımlarından Yeni Avrasyacılığın temel ideolojik fikir kaynağını oluşturan
Avrasyacılık düşüncesi, muhaceretteki içerlerinde Nikolay Truvbetskoy, Petr
Savitskiy, Georgiy Florovski, Lev Karsavin, Georgiy Vernadskiy, Nikolay
Alekseev ve benzer aydınların 1920’li yıllarda öncülülüğü yaptığı bir akımdır.
Jeopolitik görüşlerini temelde kara gücünün üstünlüğü esasına dayandıran Avrasyacıların görüşlerini birkaç noktada özetlemek mümkündür. Her şeyden önce, Avrasyacılar Avrupa merkezli bir bakış açısını reddetmekte ve bütün uygarlıkların eşit olduğunu kabul etmekteydiler. İkinci olarak, Avrasyacılar, insanlığın toptan Avrupalılaştırılması / Batılılaştırılması çabasında olan ve böylece ulusal kültürlerin özgünlüğünü ortadan kaldıran Germen-Roman Batıyı şiddetle eleştirmekteydiler. Üçüncü olarak, Avrasyacılar Rusya’yı, Avrupa ve Asya’dan farklı kendine özgü kültürel-coğrafî dünyası olan özel bir kıta ve bu arada daha çok Asya’ya dönük olarak görmekteydiler. Dördüncü olarak Avrasyacılar Rus halkının sadece Slav unsuru ile tanımlanamayacağını, kültüründeki “Turan unsuru” nedeniyle Avrasya’nın Slav olmayan halklarıyla bağının olduğunu ve onlarla benzer psikolojik yapıyı sağlayarak (Avrasya) kıtanın bütünlüğünü sağladığını savunuyorlardı.
Jeopolitik görüşlerini temelde kara gücünün üstünlüğü esasına dayandıran Avrasyacıların görüşlerini birkaç noktada özetlemek mümkündür. Her şeyden önce, Avrasyacılar Avrupa merkezli bir bakış açısını reddetmekte ve bütün uygarlıkların eşit olduğunu kabul etmekteydiler. İkinci olarak, Avrasyacılar, insanlığın toptan Avrupalılaştırılması / Batılılaştırılması çabasında olan ve böylece ulusal kültürlerin özgünlüğünü ortadan kaldıran Germen-Roman Batıyı şiddetle eleştirmekteydiler. Üçüncü olarak, Avrasyacılar Rusya’yı, Avrupa ve Asya’dan farklı kendine özgü kültürel-coğrafî dünyası olan özel bir kıta ve bu arada daha çok Asya’ya dönük olarak görmekteydiler. Dördüncü olarak Avrasyacılar Rus halkının sadece Slav unsuru ile tanımlanamayacağını, kültüründeki “Turan unsuru” nedeniyle Avrasya’nın Slav olmayan halklarıyla bağının olduğunu ve onlarla benzer psikolojik yapıyı sağlayarak (Avrasya) kıtanın bütünlüğünü sağladığını savunuyorlardı.
Beşinci olarak, Rusların
kendi devlet ideolojilerini ve kıtayı devlet halinde birleştirme yeteneklerini
Moğol egemenliğinden aldığını, bu bağlamda Moğol egemenliğinin Rusya için
yararlı olduğunu öne sürmekteydi. Altıncı olarak, Avrasyacılar Rusya’daki
komünist devrimi bir yandan Rusya’da Avrupalılaşma sürecinin ölümü olarak
değerlendirmekte, öte yandan da bu devrimi “Doğuya dönüş” için hayırlı bir
başlangıç olarak görmekteydiler. Yedinci olarak, Avrasyacılar (Rusya’da)
liberal demokrasinin çökerek, onun yerine geçen ve ondan sadece yönetici
seçkinlerin ideolojik sadakati kıstasıyla belirlendiği yeni
devletin-ideokratiya’nı (bu örnekte sosyalist düzenin) da eleştirmekte ve temel
zemininin halkların refahını öngören Avrasyacılık olması gerektiğini
düşünüyorlardı.
Gelensel Avrasyacılığın
görüşleri Sovyetler Birliği’nde ilgi görmemekte ve olumsuz karşılanmaktaydı.
Fakat olumsuz bakışına rağmen genel dinamiğin dışına çıkan bir örneğe de
değinmemiz gerekir. Bu bakımdan Sovyet bilim adamlarından Lev Gumilyov’un
(1912-1992) çalışmaları üzerinde durmak gerekmektedir. Gumilyev’in Hırs/Enerji
(passionarzim) teorisi olarak tanımladığı etnogenez ve etnik devreler
konusundaki görüşlerinde, etnogenezin oluşumunda doğal çevrenin insanların
üzerindeki rolü üzerinde durulmaktadır. Gumilyev kendi teorisinde süper etnos
olarak tanımladığı Slav, Türk ve Moğol halklarının birleşiminden oluşan
Avrasya’da, İngiliz ve Fransızlara göre Türk ve Moğol haklarının Rusya’nın daha
yakın dostları olduğunu savunmuştur. Gumilyev Avrupa merkezciliğine karşı
çıkmakta ve her Avrupalının hayallerini diğer kültürleri ortadan kaldırarak
kendi kültürünü evrensel kılma olduğunu iddia etmektedir. Gumilyev, Rusya’nın
Batıyla ittifak yerine Avrasya Birliği’ni tercih etmesi gerektiğini belirterek,
söz konusu birliğin geleneksel olarak Katolik Avrupa’ya, Müslüman Güney’e ve
Çin’e karşı olduğunu vurgulamıştır. Gumilyev’in daha 1950’li ve 60’lı yıllarda
yaptığı çalışmalarında ortaya koyduğu bu görüşleri 1990’larda yeni Rus
jeopolitik yaklaşımlarından Yeni Avrasyacılığın düşünsel kaynaklarından birini
oluşturmuştur.
2. Yeni Avrasyacılık
Akımı
Bu akımın temel
tezlerini anlatmadan önce akımın ismi konusundaki bir tartışmaya da açıklık
getirmenin faydalı olacağını düşünüyoruz. Literatürde, özellikle Türk ve Batı
literatüründe bu akım daha çok Avrasyacılık olarak isimlendirilmektedir. Yeni
Rusya’da dış politika tercihlerini sınıflandırmak için ilk kez 1992’de
Stankeviç tarafından kullanılan Atlantikçi-Avrasyacılık tasnifin yansıması
olarak gördüğümüz bu isimlendirme geçen dönemde ciddi bir jeopolitik görüşler
sistematiği oluşturmuştur ve bu bağlamda içinde tarihî Avrasyacılık akımından
ciddî farkları da barındıran bir düşünce akımı ve uygulama pratiği için
yetersiz kalmaktadır. Bu bakımdan çoğu Rus akademisyenin de kullandığı Yeni
Avrasyacılık kavramının bu akımı ifade etmek için daha doğru olduğunu
düşünüyoruz. Tarihsel çıkış noktası itibariyle Avrasyacılık akımına dayanan Yeni
Avrasyacılık akımı bizce iki açıdan tarihsel kökeninden farklılık arz
etmektedir. Her şeyden önce, Yeni Avrasyacılık Avrasyacılıktan farklı olarak
hedef alanı olarak Avrupa yerine ABD’yi seçmiştir. İkincisi, yeni bir unsur
olarak başta Rusya Komünist Partisi olmak üzere çeşitli sol görüşler de bu
akımda aktif rol oynamaktadır.
Kuramsal anlamda, (Yeni)
Avrasyacılık akımı realist bir bakış açısıyla güç unsurunu öne çıkarmaktadır.
Ayrıca, akımın Fransız ve Belçikalı yeni sağcılardan (Alan Benua, Jan Tiriar, Robert
Stoykers) ve Alman Jeopolitik okulundan (özellikle Karl Haushofer, Karl
Schmitt,) etkilendiği söylenebilir. Ülke içindeki düşünsel kaynakları ise
Rusya’nın kendine özgün jeopolitik konumu ve çeşitli etnik grupların özgün
karışımından oluşan, bu durumun çevresindeki sorunlara müdahalesine olanak
veren bir güç olduğu inancını taşıyan Rus dinsel felsefesinden,
1920-1930’lardakı tarihsel Avrasyacılıktan ve Sovyet Avrasyacısı Gumilev’in
çalışmalarından almaktadır. 1990’larda Den (şimdi Zavtra) gazetesi, Elementi
dergisi , Evrzaiyskiy Vestnik dergisi benzeri yayınlar, Arktogeya-Tsentr ve
Fond “Mira L.N. Gumilyeva” (Gumilyev’in Dünyası Vakfı) benzeri merkezler
Avrasyacılığın düşünsel temellerinin yayınlaması ve yeni açılımlar
getirilmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Rusya’da kuramsal anlamda Yeni
Avrasyacılık akımına katkıda bulunanlar içinde Aleksandr Dugin’, A.Glivakovski,
E Morozov, A. Fomenko benzeri aydınlardan bahsetmek mümkündür. Avrasya
merkezli, düşünce siyasi arenada geniş yankı bulmaktadır. Her şeyden önce,
Rusya’da komünizm ideolojisinin çöküşünün ardından askeri-sivil bürokrasisinin
zihinsel anlamda büyük ölçüde Avrasyacı bir anlayışa sahip olduğu ifade
edilmektedir. İkinci olarak, Avrasyacı anlayışın devletin dış politikasında
pratik anlamda uygulandığı ve bir nevi resmi Avrasyacılık söylemi
geliştirildiği belirtilebilinir. Üçüncü olarak, Avrasyacı anlayış siyasi
partiler bakımından da önem arz etmektedir ve bu anlayışın izlerini hem Rusya
Federasyonu Komünist Partisinde ve milliyetçi Vladimir Jirinovski’nin Rusya
Liberal Demokrat Partisinde görmekteyiz. Ayrıca Avrasyacılığı temel ideoloji
olarak kabul eden liderliğini Aleksandr Dugin’in yaptığı Rusya Toplumsal Siyasî
Harekatı “Avrasya”nın yelpazede yer aldığını belirtmek gerekir.
Devam edecek…
05.11.2011 13:30 Yerel saatı | 10:30 Dünya saatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder