Rusya yönetimi uluslararası ilişkilerde güncel konulardan biri olan
Libya’daki gelişmeleri dikkatle izlemeye devam etmektedir.
Genel olarak
bakıldığında, Libya’daki gelişmeler konusunda Rusya’nın tutumu her zaman özel
önem arz eden noktalardan biri olmuştur. SSCB ile Libya arasında ilişkilerin
1955’ten itibaren kurulmaya başladığını ve özellikle Kaddafi’ nin 1969
senesinde iktidara gelmesinin ardından ivme kazandığını hatırlatmakta yarar
vardır. SSCB’nin Kuzey Afrika’daki en yakın müttefiki olan Kaddafi 1991 yılına
kadar 3 kez bu ülkeyi ziyaret etmiş, Leonid Brejnev ve Mihail Gorbaçov’la
görüşmüştür. Fakat soğuk savaş döneminde özel önem taşıyan SSCB – Libya
ilişkileri Gorbaçov’un yönetime gelmesiyle önemini kaybetmeye başlamış ve bu
süreç 90’lı yıllarda aynen devam etmiştir. 2000’li yıllarda Putin yönetimindeki
Rusya’nın tekrar eski gücüne kavuşmaya başlaması ve Rus dış politikasında
enerji faktörünün ağırlık kazanmasıyla Libya’nın önemi tekrar gündeme
gelmiştir. Öte yandan, Fransa’nın ve özellikle de ABD’nin Libya’ya ilgisinin
giderek artması resmi Moskova’nın bu ülke ile olan ilişkilerini yeni bir
aşamaya taşımasını zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda Rusya devlet başkanı Vladimir
Putin 16–17 Nisan 2008 tarihlerinde Libya’yı ziyaret ederek Muammer Kaddafi ile
resmi temaslarda bulunmuştu. Putin’in ziyareti süresince iki ülke arasında
politik işbirliği, enerji, ticaret ve demiryolu yapımına ilişkin 10 anlaşma
imzalanmış ve iki ülke ilişkilerinde yeni dönemin başladığı açıklanmıştı.
Ziyaret sırasında resmi Moskova, Libya’nın taşımacılık ve enerji alanlarında
Rus şirketleri ile tutarları milyar dolarları bulan anlaşmalar imzalamasına
karşılık olarak, bu ülkenin eski SSCB’ye olan 4,5 milyar dolarlık borcundan
vazgeçmişti. Son olarak da, Libya lideri Muammer Kaddafi 31 Ekim 2008 tarihinde
Rusya’ya yaptığı 3 günlük resmi ziyareti çerçevesinde Moskova’da devlet başkanı
Dmitriy Medvedev ve Başbakan Vladimir Putin’le temaslarda bulunmuştu.
Moskova’daki iki taraflı görüşmelerin ana gündemini Putin’in Nisan ziyareti ile
ilgili konular oluşturmuştur. Kaddafi’nin Moskova ziyareti sırasında barışçıl
amaçlı nükleer programa ilişkin işbirliği konusunun görüşüldüğü ve hatta
Libya’nın Rusya’ya Bingazi’de askeri deniz üssü önerisinde bulunduğu iddiaları
gündeme gelmişti.
Bilindiği üzere, Arap
coğrafyasında başlayan isyan dalgası Şubat ortalarından itibaren Libya’da
Kaddafi karşıtı halk ayaklanmasına neden oldu. Şubat sonlarına doğru
itirazların iktidarla muhalefet arasında silahlı çatışmaya dönüşerek daha da
şiddetlenmesi uluslararası camianın bu ülke ile ilgili birtakım tepkilerini
gündeme getirdi. Bu bağlamda BM önce 1970 sayılı Güvenlik Konseyi Kararnamesi ile
Libya’ya silah satışını yasaklamış, daha sonra ise 1973 sayılı Güvenlik Konseyi
(GK) Kararnamesi ile Libya’da “uçuşa yasak bölge” oluşturulmasını karara
bağlamıştır. “Uçuşa yasak bölge” oluşturulmasına ilişkin kararnamenin kabul
edilmesinden iki gün sonra, yani 19 Mart’tan başta Fransa olmak üzere ABD ve
İngiltere’nin de içinde yer aldığı koalisyonun askeri uçak ve gemileri Libya
yönetimine karşı hava saldırılarını başlatmış bulunuyorlar.
Temel olarak Kaddafi’nin
isyancılar karşısındaki askeri üstünlüğünü ortadan kaldırmayı ve muhalifleri
korumayı amaçlayan ve aynı zamanda insani müdahale olarak nitelendirilen bu
adım gerek tüm dünyada, gerekse NATO içinde sert tartışmaları beraberinde
getirmiştir. Yaklaşık bir hafta süren tartışmalar soncunda Libya’ya karşı
yürütülen askeri operasyonun komutası 27 Mart’tan itibaren NATO’ya geçmiştir.
Bu gelişmeler bağlamında
Rusya’nın Libya’daki olaylar konusunda başından beri net ve kesin bir tavır
ortaya koymadığını görüyoruz. Genellikle Ortadoğu’daki isyan dalgası konusunda
dikkatli bir yaklaşım sergileyen resmi Moskova Libya’da olayların başlamasından
sonra öncelikli önemi kendi vatandaşlarının bu ülkeden güvenli bir şekilde
tahliye edilmesine verdi. Şubat’ın son haftasında gerçekleştirilen bu süreç
sırasında Rusya yönetiminin Libya’daki gelişmeler konusunda genelde dikkatli
açıklamalarda bulunduğu gözlerden kaçmadı. Tahliye sürecin sona erdikten sonra
1 Mart’tan itibaren Rusya yönetiminin Libya yönetimine karşı tavrını
sertleştirdiğini görüyoruz. Hatta resmi Moskova’nın Muammer Kaddafi’nin
yönetimi bırakmasını istediğine ilişkin haberler gündeme oturmuş bulunuyor.
Resmi Moskova Libya konusunda uluslararası reaksiyonun BM GK çerçevesinde
şekillenmesinde ve uygulanmasında özellikle ısrarcı olmuştur. Bu yolla Rusya
hem bölgede daha aktif bir rol üstlenmeye, hem de ABD’nin gelişmelerden
yararlanarak bölgedeki konumunu güçlendirmesini engellemeye çalışmıştır. Bunun
akabinde Rusya BM GK’nin Libya yönetimine karşı silah ambargosu uygulanmasını
öngören 1970 sayılı Kararnamesi için lehte oy kullanmıştır. Bununla birlikte
Rusya BM GK’nin “uçuşa yasak bölge” oluşturulmasına ilişkin 17 Mart tarihli ve
1973 sayılı Kararnamesi konusunda çekimser kalmayı yeğlemiştir. Resmi
Moskova’nın son Kararname konusundaki bu tutumu, dünya kamuoyu nezdinde imajını
daha fazla zedelememek kaygısı ve başta Libya’daki çıkarları olmak üzere Batı
ile yürütülen görüşmelerde belirli imtiyazlar alması ile açıklanabilir.
11.04.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder