Tarihi anlamı ve stratejik konumu ile Rusya için özel bir anlam ifade eden
Gürcistan`ın Saakaşvili liderliğinde uyguladığı dış politikalar Kremlin
yönetimi için ciddi biçimde sorun olarak telakki edilmekteydi.
Bu genel manzara
karşısında “Gürcistan sorunun” çözümü için Moskova`nın üç aşamalı bir strateji
belirlediği söylenebilir. İlk aşama bölgede Rus etkinliğine karşı ana merkez
haline getiren Saakaşvili yönetiminin bu iradesine ağır darbe vurulmasıydı.
Kremlin yönetimi bunun için uygun bir fırsat arıyordu ve bu çerçevede özellikle
ayrılıkçı bölgeler üzerinden Tiflis yönetimini provoke ediyordu.
Uzun süre ayrılıkçılık
sorunundan eziyet çeken Gürcü yönetimi yaptığı reformların sonrasında güney
Osetiya sorununu askeri yöntemle çözebileceğini varsayıyordu. Saakaşvili bu
süreçte en önemli sorunun Rusya olabileceğinin farkındaydı, ancak Moskova`nın
Gürcistan`a doğrudan savaş açacağını beklemiyor, olası sert itiraz ve
baskıların ise Batı desteği ile makul düzeye çekebileceğini öngörüyordu.
Ancak Saakaşvili
yönetiminin bu hesapları tutmadı ve Rusya doğrudan askeri müdahalede bulundu,
Batı ise zaten Gürcistan için Rusya ile savaşmak niyetinde değildi. 2008 yılı
Ağustosu`nda Rusya`nın Gürcistan`a askeri müdahalesi, daha önce yaptığı
reformlara halk içerisinde büyük prestij elde eden Saakaşvili`nin bu desteğe
ciddi darbe vurdu.
Rusya Gürcistan`da
sosyo-ekoimik sorunları güçlendirerek başkan Saakaşvili`nin halk arasında zor
durumda kalması için ekonomik yaptırımları kullandı. Bu çerçevede Kremlin
yönetimi Rusya`da çalışan ve kimi verilere göre, sayıları yaklaşık 400 bini
bulan Gürcü vatandaşlarının sınır dışı edilmesi sürecini başlattı. Rusya
yönetimi Gürcü şarap, sebze, meyve ve çayının kendi pazarına girmesine de
ambargo koydu.
Rus stratejisinin ikinci
aşamasını Gürcistan`ın Rusya ile ilişkileri normalleştirecek siyasi koşulların
sağlanması oluşturuyordu. Saakaşvili ile bu işin olmayacağına kesin karar
vermiş olan Kremlin, bir yandan ekonomik ambargolarla ülkedeki sosyo-ekonomik
koşulları zorlaştırarak halk itirazlarını besliyor, diğer yandan Gürcistan iç
siyasi dengeleriyle oynayarak siyasi muhalefetin organize edilmesine ön ayak
olmaya çalışıyordu.
Nitekim, Moskova
yönetimi zenginliğini Rusya`dan kazanmış Gürcü dolar milyarderi Bindza
İvanişvili liderliğinde “Gürcü Rüyası” adlı bir muhalif blok oluşmasına destek
vererek, hatta bazı verilere göre bu süreci organize ederek Ukrayna ve
Kırgızistan`daki gibi benzer biçimde karşı bir devrim gerçekleştirmeye
çalışıyordu.
Moskova yönetimi 2012
yılı Ekimi`ndeki parlamento seçimlerinde istediğine ulaştı ve Putin benzeri bir
görev değişimi niyetinde olan Saakaşvili`nin partisi seçimlerde ikinci sırada
kaldı. Hükümeti Rusya ile ilişkileri normalleştirme vadinde bulunan “Gürcü
Rüyası” koalisyonunun lideri Bidzina İvanişvili kurdu. Beklendiği gibi Rusya
yeni hükümeti sıcak karşıladı ve başkan Medvedev Kasım 2012`de yeni Gürcü
hükümetiyle diyaloga hazır olduklarını beyan etti.
Bu aşamadan sonra iki
ülke arasında ilişkilerde bir iyileşme süreci başlatıldı. Bu çerçevede Şubat
2012`de Moskova`daki Rus ve Gürcü strateji uzmanlarının görüşmesinde iki ülke
arasındaki ilişkiler masaya yatırıldı. Nisan 2012`de ise Kremlin yönetimi Gürcü
şarap, çay, sebze ve meyvesinin tekrar Rusya pazarına girişinin önünü açtı.
Aynı ay Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da aslında Güney Osetiya`yı tanıma
niyetlerinin olmadığını ve bu durumun Saakaşvili`nin tutumu sonucu
gerçekleştiğini beyan etti.
Yine Nisan sonunda Gürcü
Başbakanı İvanişvili parlamento gündeminde bulunan yeni savunma doktrinde
eskisinden farklı olarak Rusya`nın “düşman” olarak tanımlanmayacağını açıkladı.
Bu arada Gürcü hükümeti Rusya`dan enerji alabileceği ve bu ülkeyi Ermenistan`a
bağlayan demiryolunu tekrar açılabileceğine dair mesajlar da vermeye devam
ediyor.
Gelişmeler temel yönünün
Saakaşvili gibi Batı olduğunu açıklayan Başbakan İvanişvili`nin, Rusya ile
ilişkileri normalleştirmeye çalışarak, bölgede Azerbaycan benzeri bir denge
politikası izleme niyeti gibi yorumlanabilir. Ancak Kremlin yönetiminin eski
Sovyet mekânında etkisini artırmak için çabalarını hızlandırdığı bir dönemde
Rusya ile bu kadar içli dışlı olan İvanişvili`nin (eğer böyle bir isteği varsa)
bu dengeyi bulmada zorlanacağını söylemek mümkün. Özellikle, Ekim 2013`deki
Gürcistan devlet başkanlığı seçimlerinde başkanlığın İvanişvili ve ya onun
partisinden birine geçmesi sonrasında Rusya`nın Gürcistan stratejisinin üçüncü
ayağının devreye girmesi muhtemeldir.
Kremlin’in Gürcistan
stratejisinin üçüncü ayağını ise bu ülkenin tekrar Rusya etki alanına dönüş
yapması oluşturmaktadır. Bu aşamanın özellikle 2013 yılı sonundan itibaren
devreye girmesi beklenebilir. Üçüncü aşamada Gürcistan`ın BDT`ye geri dönmesi,
Gümrük birliğine ve hatta Kolektif Güvenlik Anlaşması örgütüne üyeliği gibi
konuların gündeme getirilmesi muhtemel. Rusya`nın Gürcü yönetimini ikna etmek
için baskının yanı sıra, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının çözülmesine
ilişkin faal girişimler yapması da beklenebilir.
Rusya`nın Gürcistan
stratejisinin nihaiyi başarıya ulaşması ise hem Güney Kafkasya, hem de
bütünlükte eski Sovyet coğrafyası bağlamında ciddi bir stratejik avantaj elde
etmesine neden olacaktır. Bu durum ise başta Azerbaycan olmak üzere BDT üyeleri
ve Türkiye için ciddi jeopolitik sorunlar oluşturma riski taşımaktadır.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
25.05.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder