Rusya`da başkanlık seçimlerine bir aydan da az bir süre kaldı. 2008 yılı sonunda yapılan yeni düzenlemelerle görev süresi 4 yıldan 6 yıla uzatılan yeni başkanın bu kez, hem de üçüncü kere Vladimir Putin olacağına ise yerli yabacı herkes neredeyse kesin gözüyle bakıyor. Putin`in seçimi ile ilgili en fazla merak edilen sorular ise Başkanlık seçimlerinin demokratik kurallara ne kadar uygun yapılacağı ve Putin`in bu kez yüzde kaçla başkan olacağı? Bu iki soru ile mukayesede sürpriz sayılacak bir başka merak edilen konu ise Putin`in ilk turda seçilip seçilmeyeceği?
Gerçi Rus seçim geleneğini ve Putin
döneminin deneyimlerini dikkate alırsak aslında birinci sorunun cevabı
aşikardır. Hafızalarda tazeliğini koruyan ve sonuncusu 4 Şubat`ta yapılan
muhalif gösterilere sebep olan geçen Aralık`taki Duma seçimleri de Rusya`da
demokratik seçimler konusunda yeterince fikir veriyor zaten. Ancak bu son etken
aynı zamanda Putin`in siyasi geleceği ve rejimin selameti açısından başkanlık
seçimleri sürecinde “demokrasi vurgusunun” önemini de artırmış durumda. Bu da
Putin’i ve rejim stratejistlerini daha dikkatli davranmaya ve seçimlerde
Putin`in yüksek oy almasını görece “meşru” yollarla temin etmeye itiyor.
Seçimlerin meşrutiyeti ile doğrudan
alakalı bu iki sorunun iktidar lehine başarılı biçimde çözümünde ise Putin`in
başkanlık seçimlerinde kimlerle yarışacağı önem kazanıyor. İktidar
stratejistlerinin gözünde Putin rakiplerinin birbiri ile çelişen iki temel
işlevi var. Öncelikle, Putin`le seçimlerde yarışacak adaylar seçimlerin
demokratikliği ve bu çerçevede içte ve dışta onun meşruiyetini sağlayabilecek
kadar “ciddi siyasi kişiler” olmalı. İkincisi, ise bu adayların Putin`in seçim
zaferini gölgelemeyecek ve ondan oy çalamayacak kadar zayıf olmalılar. Yani bu
adaylar içeride halka, dışarıda ise uluslararası aktörlere “kendileri için en
iyi seçimin Putin olduğu” tezini haykırmalı.
Doğrusu, Putin`in ipleri eline
aldığı 1999’dan beri Kremlin stratejistlerinin sıkı gözetim ve denetiminde
yapılan bütün parlamento ve başkanlık seçimlerinde adayların yukarıda
belirtilen kalıplara uyduğu söylenebilir. Bu seçimler ufak ayrıntılar dışında
esasen Kremlin senaryosunda öngördüğü şekilde gerçekleştirildi.
Belki bunun kısmi istisnası, geçen
Aralık`ta yapılan Duma seçimleri sayılabilir. Rusya gerçeklerinde göreceli
olarak daha demokratik sayılabilecek bu seçim süreci iktidarın ciddi oy kaybı
ile sonuçlandı ve bu gidişatı önlemek için yapılan seçim yolsuzlukları ise
halkın bir kısmını sokaklara döktü.
İşte bu durum iktidar
stratejistlerini rejimin geleceği için parlamentodan çok daha hayati öneme
sahip devlet başkanlığı için işi daha sıkı tutmağa ve her ayrıntıya dikkat
etmeye zorluyor. Bu noktada başkanlığa adaylık sürecinin iyi yönetilmesi ve
yukarıda belirtilen “Kremlin kıstaslarına” uygun adayların Putin`in rakibinin
olmasını sağlamak stratejik önem arz ediyor.
Nitekim bu yıl Ocak ayı sonunda
sona eren başkanlık için adaylık süreci iktidarın kendi kıstaslarına uygun
rakipler seçimini sağladı. Yaklaşık 3 ay devam eden resmen aday olma sürecinde
15 kişi adaylık başvurusunda bulundu. Bunlardan 10`nun başvurusu “gerekli
evrakları veya 2 milyon imzayı toplayamadıkları” gerekçesiyle Rusya Merkezi
Seçki Komisyonu tarafından geri çevrildi. Başvurusu reddedilenler arasında Rus
siyasetinde kendine özgün yeri olan liberal siyasi parti Yabloka`nın kurucusu
Grigoriy Yavlinski`nin bulunması ise dikkate çekici.
Rusya`da başkanlık için “yarışacak”
5 kişi ise Başbakan Vladimir Putin, komünist lider Gennadiy Züganov, aşırı
milliyetçi Vladimir Jrinovskiy, sosyal demokrat Sergey Mironov ve yeni Rus
milyarderlerinden Mihail Prohonov. Doğrusu bu kompozisyon iktidar
stratejistlerinin “Putin`e uygun rakipler seçme” aşmasını şimdilik sorunsuz
geçtiği hissini veriyor. Bir sonraki yazımızda bu adayların neden Putin`e uygun
rakipler olduğuna değineceğim.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya
Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Analisti
(QAFSAM-www.qafsam.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder