30 Aralık 2014 Salı

“Rus İslamı” ve Azerbaycan-3



Rusya ve İslam
Rusya`da Hıristiyanlıktan sonra ikinci büyük din İslam’dır. 2002 yılındaki nüfus sayımına göre, ülkede 14,5 milyon Müslüman yaşamaktaydı. Geçmiş BDT mekanında esasen Azerbaycan ve Orta Asya`dan gelen yasal ve yasal olmayan göçmenler de dikkate alındığında Rusya`da  yaklaşık 20 milyon Müslüman yaşadığı belirtilmektedir.
Mevcut koşullarda Rusya`da ülke vatandaşı olan Müslümanların çoğunluk oluşturduğu iki ana yerleşim bölgesi var: Tatar-Başkurt bölgesi ve Kuzey Kafkasya. Tataristan ve Başkurtstan`ın esas merkezi oluşturduğu birinci bölge Rusya`da en büyük Müslüman nüfusa malik 5,5 milyonluk Tatarlar ile 1,5 milyonluk Başkurtların ana yerleşim alanlarıdır. Kuzey Kafkasya ise, Rusya`da yaklaşık 6 milyon İslam dini mensubunun yaşadığı ikinci ana Müslüman bölgesidir. Bu bölgede Müslümanların en büyük hissesini oluşturan 1,3 milyon civarındaki Çeçenler ise esasen Çeçenistan`da yaşamaktadırlar. Çeçenistan dışında İnguşetya, Dağıstan, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkez bölgelerinde de nüfusun mutlak çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmaktadır.
Esasında başkent Moskova`nı da Müslümanların yaşadığı üçüncü büyük bölge hesap etmek mümkündür. Resmen 400 bin Müslüman yaşadığı kabul edilen Moskova metropolünde fiilen 1,5 milyon Müslüman yaşadığı belirtilmektedir. Hatta uzun yıllar Moskova`nın belediye başkanlığını yapmış Yuri Lujkov ile Rusya Müftüler Şurası Başkanı Ravil Gaynutdin`e göre, başkentte yaklaşık 2 milyon, Moskova Devlet Duması (belediye meclisi) Başkanı Vladimir Paltonov`a göre ise toplam 4 milyon Müslüman yaşamaktadır. 
Bu genel manzara içerisinde Rusya`da İslam`ın dini, sosyolojik, ekonomik ve siyasi yaklaşımları anlamında iki ana geleneği var: Tataristan ve Kuzey Kafkasya. Temelinde Tatarların bulunduğu Tataristan geleneğinde İslam`ın dini yorumunun göreceli olarak daha yumuşak ve hoşgörülü olduğu, Kuzey Kafkasya geleneğinin ise çok daha sert kuralları barındırdığı gözlemlenmektedir. 
Her iki geleneğin en önemli ayrışım noktalarından ikincisi, İslam`ın Tatar yorumunun etkin olduğu bölge ekonomik anlamda Rusya ortalamasının üzerindeyken, Kuzey Kafkasya makalenin başında da belirttiğimiz üzere, ülkenin en fakir bölgesi konumundadır. Sosyolojik anlamda da, Tatar geleneğinin egemen olduğu bölge ve nüfus Rusya toplumunun geri kalanı ile daha entegre iken, Kuzey Kafkasya`nın ülkedeki egemen toplumsal yapıya daha mesafeli durduğu gözlemlenmektedir.
Tatar ve Kuzey Kafkasya İslami geleneklerinin daha önemli son farkı, kendini Rusya`da merkezi siyasi iktidara ilişkin takındıkları tavırda göstermektedir. Tatar geleneği Rusya`nın siyasal iktidarın karşı yumuşak ve bu iktidara eklemlenmiş bir tutum içerisindeyken, Kuzey Kafkasya geleneği Rusya merkezi iktidarına karşı meydan okumanın ve silahlı direnişin merkezi konumunda olmuştur. Nitekim ister 19. yüzyılda Rus işgaline karşı Kuzey Kafkasya`da süren uzun süreli direnişin, isterse de 20. yüzyılın sonlarında Çeçen bağımsızlık harekatının İslam`ı referanslı ideolojik çerçeveye oturması da bunun önemli örnekleridir. 
Rusya 1994-1996 yıllarındaki ilk Rus-Çeçen savaşında bu ideolojik çerçeveye karşı başarılı bir mücadele verememiş, ancak 1999-başlayan ikinci savaşta bu konuda yeni bir strateji belirlemiştir. İlk savaşta toprak bütünlüğünü korumak ve Çeçen direnişini bastırmak için “İslami köktendincilikle” savaşma retoriğini ana söylem gibi kullanan, ancak bu noktada başarısız olan Rusya yönetimi ikinci savaşta “kendi İslam’ını” anlayışını yaratma yolunu seçmiştir. Nitekim bu çerçevede ilk savaş sırasında karşı cephede yer alan Çeçenistan Müftüsü Ahmet Kadırov`la işbirliği yapılmış ve onun Çeçenistan`daki Rus yanlısı liderliğin başında olması sağlanmıştır.
Böylece bölgede Rusya merkezi yönetimine karşı toleranslı davranan, hatta onunla işbirliği içerisinde olan ve literatürde “Rus İslam`ı” gibi tanımlana bilecek “yeni resmi İslam” yorumunun inşası süreci başlamıştır. Bu proje Kadırov`un ölümünden sonra oğlu Ramzan Kadırov`un liderliği zamanında da geliştirilerek sürdürülmeye çalışılmaktadır. Keza, Çeçenistan`da Kadırov yönetiminin Avrupa`nın en büyük camisinin başkent Grozni`ya yaptırması, Çeçen resmi televizyonunun Ramzan Kadırov`un bizzat katıldığı dini törenlere ağırlık veren yayınları ve toplumsal hayatta dini referanslı benzeri adımların gittikçe daha fazla gündeme gelmesi “Rus İslam`ı” projesinin mühim örnekleri gibi değerlendirilebilinir. 
Rus Dış Politikasında İslam ve Azerbaycan
Rusya dış politikasında da İslam dini faktörünün yeri 5 esas faktör etkisi ile şekillenmektedir.  Bu etkenlerden birincisi, Çeçen direnişine dış desteğin kesilmesidir. Nitekim Çeçen direnişine dış desteğin kesilmesi Rusya yönetiminin Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve İran gibi ülkelerle geliştirilen ilişkilerin, ya da Batı ile yapılan pazarlıkların önemli gündem maddelerinden birini oluşturmuştur. Yine bu konu özellikle, ilk ve ikinci Çeçen savaşlarında Rusya`nın Gürcistan ve Azerbaycan gibi ülkelere ilişkilerinde önemli baskı aracına dönüşmüştür.
Bu etkenlerden ikincisi, Orta Asya üzerinden Rusya`nın güney sınırlarını tehdit eden “İslami köktendincilik” hareketleridir. Güney sınırlarını tehdit eden “İslami köktendincilik” hareketleri Rusya`nın Orta Asya politikasının ve Şanghay İşbirliği Örgütü`nün esas birleşenlerinden birini oluşturmaktadır. Üçüncü boyutu, Rusya`da sayıca ikinci dini inanışı temsil eden İslam`la ilişkilerde geleneksel bağlamda olumsuz ve özellikle de Çeçen savaşı nedeniyle daha da bozulan imajını düzeltmek için iç politikanın yanı sıra, dış politikada da İslam dünyası ile ilişkilerini düzeltme çabası teşkil etmektedir.
Dördüncüsü, Rus dış politikasında İslam tarihi ilişkilerin yanı sıra, zengin enerji kaynakları bulunan Hazar ve Ortadoğu da egemen dini kültürü temsil etmesi bağlamında önem arz etmektedir. Beşincisi, özellikle ABD`nin yenidünya düzeni kurma çabalarında Müslüman dünyasını esas merkez gibi öne çıkması, küresel iddialarını hiç bir zaman saklamayan Rusya bakımından İslam dininin önemini daha da güçlendirmektedir.
Bu genel manzara karşısında Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde İslam dini etkeni özellikle, Kuzey Kafkasya bağlamında göz ardı edilmemesi gereken unsurdur. Dini etkenin Kuzey Kafkasya bağlamında Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde Azerbaycan için getirdiği riskler iki şekilde kendini göstermektedir. Öncelikle, bölgede Çeçen direnişinin dayandığı İslami anlayışın din-siyaset ilişkilerine ilişkin radikal yorumu Azerbaycan için önemli bir sorun teşkil etme potansiyeline maliktir. Keza, bu direnişçilerin Azerbaycan`ı Kuzey Kafkasya`ya geçiş için transit geçiş noktası olarak telakki etmesi ve burada belirli dayak noktaları oluşturma çabaları hem ülke içinde yeni güvenlik sorunları yaratmakta, hem de Rusya`nın eline Azerbaycan`a baskı yapmak için ek bahaneler vermektedir.
Dahası dinin siyasete dair radikal yorumunun uzun vadede seküler siyasi rejime sahip Azerbaycan bakımından yeni bir riskler yaratması tehlikesi var. Çünkü Rusya yönetimi Çeçenistan merkezli yaratmağa çalıştığı “Rus İslam`ı” modelini Azerbaycan`ın kuzey bölgeleri üzerinde baskı unsuru gibi kullanma imkanı kazanabilir. Bu çabanın bir önceki bölümde bahsedilen “Lezgistan” ve “Avaristan” gibi etnik projelerle harmanlanması ise Azerbaycan için “Rus İslam`ı” etkeninin getirebileceği riskleri daha da güçlendirmektedir.
Öte yandan, İslam dini etkeni Kuzey Kafkasya bağlamında belirli fırsatlar da yaratmaktadır.   Azerbaycan`ın bu bölgeye sınırı bulunan tek Müslüman ülke olması Kuzey Kafkasya ile ilişkileri geliştirmek bakımından önemli bir avantaj sayılabilir. Keza, Azerbaycan`ın Kuzey Kafkasya ile coğrafi komşuluk ve dini birlikteliğinin tarihi bağlarla desteklenmesi bu avantajı güçlendirici nitelik taşımaktadır. 
Bunun yanı sıra,  tarihsel olarak ve halen de resmen bütün Kafkasya`da Müslümanların dini otoritesi konumuna iddialı Kafkasya Müslümanları İdaresinin de Bakü`de yerleşmesi ve yönetim kadrosunun Azerbaycanlı olması bu boyutta önemli unsurdur. Ancak bu kurumun kendi iç yapılanması ve işleyişi bakımından iddiası ile mukayesede çok yetersiz olması gerekli etkiyi doğurması bakımından önemli bir handikap oluşturmaktadır. Diğer taraftan Azerbaycan`ın Ermenistan`la malum ilişkileri, Rusya ve Gürcistan`ın kendi Müslüman nüfusunun dini açıdan yönetilmesine dair oluşturduğu yapılanmalar, İran`ın dini bağlamdaki bölgesel ve küresel iddiaları Kafkas Müslümanları İdaresinin etkisini zayıflatan önemli dış faktörlerdir.


Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Analisti (QAFSAM-www.qafsam.org)
06.09.2011 12:00 Yerel saatı | 09:00 Dünya saatı



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder