Geçen süreçte Yeni Avrasyacılık akımının geliştirilen üç önemli
versiyonundan bahsedebiliriz.
Bunlar Avrasya Harekatı
modeli, Sol Avrasyacı model ve resmi Avrasyacılık söylemi (Avrasyacılığın resmi
yansımaları) olarak çeşitlendirilebilinir. Yeni Avrasyacılık akımı içerisinde
yer alan bu her üç modelin öne çıkan ortak hususlarını şöyle sıralayabiliriz.
Birincisi, her üç model de Avrasyacı geleneğe sadık kalarak Rusya’nın özgün bir
kimlik ve jeopolitik konuma sahip olduğunu kabul etmektedir. İkincisi, her üçü
de ABD hegemonyasına karşı bir tavır içindedir. Üçüncüsü, çok kutuplu bir
uluslararası sistem modeli önermekteler. Dördüncüsü, her üç modelde de Rusya’nın
öncelik vermesi gereken alanlar içerisinde “yakın çevre” birincil önem arz
etmektedir. Farklılıkları ise çok kutuplulukta tercih edilecek müttefikler,
Rusya’nın önceliklerini belirlemesi ve gelişme modelleri konusunda ortaya
çıkmaktadır.
a) Avrasya Harekatı Modeli
a) Avrasya Harekatı Modeli
Yeni Avrasyacılık
akımının en köklü versiyonu ise filozof Aleksandr Dugin’in çalışmaları
ekseninde geliştirilmiştir. Daha 1980’lerin sonlarından itibaren tarihî
Avrasyacılık düşüncesi üzerinden Rusya için yeni jeopolitik model oluşturma
çabalarına girişen Dugin’in bu konudaki en önemli çalışması ise “Jeopolitiğin
Temelleri: Rusya’nın Jeopolitik Geleceği” adlı eseridir. Rusya’da jeopolitik ve
jeopolitik çalışmalar denilince neredeyse akla ilk gelen isim olan Dugin
jeopolitiği özetle (dünyayı) yönetme bilimi olarak tanımlar.
Dugin, Avrasyacılığın
Rusya’da güçlü bir seçenek olarak gündeme gelmesi yönünde kuramsal çabalarda
bulunmakla kalmamış, 21 Nisan 2001’de kurulan Rusya Toplumsal Siyasî Harekâtı
“Avrasya” (OPOD “Evraziya”) partisinin liderliğine de seçilmiştir. Basın
toplantısında Avrasyacılığı “Rusya’daki halkların, kültürlerin ve etniklerin
çıkarlarına hitap eden ulusal ülkü” olarak tanımlayan Dugin, amaçlarının
Avrasyacılık düşüncesinin toplumda yaygınlaştırılması olduğunu belirtmiştir.
“Avrasya” harekâtı kendi
manifestosunda, önceliklerini Rusya’da geleneksel dinlerin (Ortodoks
Hıristiyanlık, İslam, Musevilik ve Budizm) yapıcı sosyal diyalogunu sağlamak,
siyasal yapı bakımından “Avrasya federalizmi”, ekonomik alanda devlet ve özel
sektör arasında sentezinden oluşan “üçüncü yol” modelinin gerçekleştirilmesi
olarak ortaya koyar. Harekat, dış politikada amaçlarını BDT ekseninde AB
benzeri bir stratejik entegrasyona gidilmesi, bu entegrasyonun
Moskova-Tahran-Yeni Deli-Pekin ekseninde geliştirilmesi, Rusya’nın sıcak
denizlere çıkışını barış ve dostluk ilişkileri çerçevesinde gerçekleştirilmek,
Batı ekseninde Avrupa ülkeleriyle ilişkilere öncelik vermek ve Pasifik’te
Japonya ile aktif işbirliği gibi hususlar olarak belirtmektedir.
Bu modelde Rusya genel
anlamda Avrasya kıtasal kuşağı içindeki “Avrasya İttifakı” büyük bölgesinde yer
almaktadır. “Avrasya İttifakı” büyük nüfus alanında gerçekleşmesinin klasik
ulus devlet yapılanmasından bir tür gönüllülük rızasına dayanan federasyon
yapısını benimsemekle mümkün olacağını öngören model, bu uygulamanın ilk olarak
Rusya içindeki Kuzey Kafkasya’daki anlaşmazlığın çözümünden başlanması
gerektiğini, daha sonra BDT içindeki Karabağ, Kırgızistan ve Tacikistan’daki
sorunların çözümünde uygulanmasını öngörmektedir. Modelde “Avrasya İttifakı”
büyük bölgesi ile Avrasya kıta kuşağını oluşturan diğer büyük bölgeler (kıta
İslam ülkeleri, Hindistan ve Çin) arasında politik-ekonomik bütünleşme zarureti
vurgulanmaktadır. Model, bu bütünleşmenin Çin ve Hindistan büyük bölgeleri
bağlamında sınırları devlet sınırlarıyla örtüştüğü için daha kolay
olabileceğine dikkat çekerken, kıtasal İslam ülkelerini yani İran, Pakistan,
Afganistan, belki Türkiye, Irak ve Suriye’nin bütünleşme sürecinin bu büyük
bölgenin parçalı yapısı nedeniyle daha zor olacağını savunmaktadır. “Avrasya
İttifakı”nın BDT çerçevesinde yavaş-yavaş şekillendiğini iddia eden model
Astana’da ilan edilen Avrasya Ekonomik İttifakı’nın bunun bir göstergesi
olduğunu savunur. Model BDT eksenli bir “Avrasya İttifakı” ile Avrasya kıtasal
jeoekonomik kuşağı arasında bir geçiş birliği olarak “Avrasya Ortak Evi”ni
gündeme getirmektedir. Daha çok ekonomik-politik içerikli ve NAFTA benzeri bir
bölgesel yapılanma olarak önerilen “Avrasya Ortak Evi” BDT ülkeleri dışında,
Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Yunanistan benzeri Ortodoks ülkeleri, Doğu
Avrupa ülkelerini, Moğolistan, Hindistan, Afganistan ve Hindistan benzeri Asya
ülkelerini kapsamaktadır.
b) Sol Avrasyacı Model
Yeni Avrasyacılık
akımını tarihi Avrasyacılıktan farklı kılan özelliklerden birinin içinde sol
kesimi de barındırması olduğunu daha önce belirtmiştik. Özellikle, Rusya
Federasyonu Komünist Partisi liderleri uluslararası ilişkileri analiz ederken
ve bu konuda yaklaşım geliştirirken jeopolitik kuramı esas alan bir yaklaşım
ortaya koymuşlardır. Bir anlamda uluslararası düzenin analiz edilmesinde sınıf
çatışmasına dayalı Marksist-Leninist çizginin yerini jeopolitik yaklaşımlar
almıştır. Örneğin, Komünist Parti Başkanı Gennadiy Zyuganov Rusya için çözüm ve
stratejik öncelikler önerdiği en önemli çalışmasını “Coğrafyanın Zaferi: Rusya
Jeopolitiğinin Temelleri” şeklinde isimlendirirken, Sol geleneğin önemli
simalarından ve Rusya Federasyonu Duma`sı eski başkanı Gennadiy Seleznyov ise
2000’li yılların başında neredeyse jeopolitiği komünist ideolojinin yerine
geçirerek, orta öğretim müfredatında ders olarak okutulması çağrısında
bulunmuştur. Sol kesim içerisinde hem toplumsal desteği ve hem de örgütlü
yapılanması itibariyle en önemli güç olan Komünist partisi liderleri hem Batı karşıtı
olması hem de Rusya’nın özgün kimliğini vurgulaması açısından Avrasyacılığı
kendilerine daha yakın bir olarak değerlendirmişlerdir. Örneğin, aynı zamanda
eski Komünist parti liderlerinden olan Seleznyov Duma Başkanı iken (1996-2003)
son 20 yılda Yeni Avrasyacılık akımının temel ideologu olarak görülebilecek
olan Aleksandr Dugin’i kendi danışmanı olarak göreve getirirken, Zyuganov’un
önerdiği ve bizim Sol Avrasyacı model olarak tanımladığımız uluslararası sistem
ve Rusya’nın öncelikleri modeli Yeni Avrasyacı akımın bütün esas unsurlarını
kendi içinde barındırmıştır.
Teorik olarak çağdaş uluslararası sistemin tek kutuplu, iki kutuplu ve çok kutuplu olabileceğini belirten Zyuganov’a göre, fiili olarak Amerikan egemenliği anlamına gelecek tek kutuplu sistem Rusya’nın çıkarlarına en zararlı seçenektir. İki kutuplu sistemde Batı karşıtı en önemli ülke olarak Çin’in öne çıktığını vurgulayan Zyuganov, bu senaryonun üç açıdan kabul edilir bulmamaktadır: Birincisi, Çin’in karşı kutup olması kalkınma süreci nedeniyle uzun bir sürede mümkündür. İkincisi, iki kutuplu sistem tarihsel olarak kara ve deniz güçlerinin jeopolitik rekabetidir ve deniz gücünü ABD’nin temsil ettiği noktada Çin’in jeopolitik konumu kara gücü rolünü oynamağa müsait değildir. Üçüncüsü, ikinci nedenle bağlantılı olarak, ABD ve NATO egemenliğine karşı Rusya ve Çin’in stratejik ortaklığının karşı koyabileceğini belirtir. Fakat Zyuganov’un Çin’in ekonomik gelişimine karşın Rusya ekonomisinin çökmesi, Çin ordusunun güçlenmesiyle paralel olarak Rusya ordusunun dağılma sürecinde olmasıyla Rusya’yı Çin’le eşit bir ortaklık yapamayacağını ifade etmektedir. Bu görüşler ışığında, iki kutuplu sistemin gerçekleşme ihtimalinin az ve Rusya açısından kabul edilebilir olmadığını belirten Zyuganov çok kutuplu sistemi tartışmaya açmaktadır. Doğu ve Batı arasındaki jeopolitik çatışmanın her şeyden önce AB, NAFTA, Çin ekonomisi, Japonya ve ASEAN ülkelerinin ekonomik güçlerinin çatışmasıyla ortadan kalkığını savunan Zyuganov, Rusya için günümüz koşullarında en iyi seçeneğin çok kutuplu düzen olduğunu ifade etmektedir. Rusya’nın dünyada dinamik güçler dengesinin sağlanması yönünde politika uygulaması gerektiğini belirten Zyuganov, ABD ve NATO’nun tek kutuplu egemenliğine karşı dengeleyici güçlerin ve kurumların desteklenmesini savunuyor. Çok kutupluluğun istikrarsızlık ve savaş yarattığı görüşüne de karşı çıkan Zyuganov, bu durumdan sistemi değil, sistemin kurallarına uyum göstermeyen güçleri sorumlu tutmaktadır. Modelin dikkat çeken en önemli boyutlarından biri Rusya’nın jeopolitik statüsünün tekrar onarılması için öne sürülen stratejidir. Bu strateji jeopolitik statünün onarılması için iç uzlaşmanın sağlanması, Rusya-Ukrayna-Beyaz Rusya’nın birleşmesi ve eski Sovyet ülkelerinin bir araya gelmesi olarak üç aşamada gerçekleşmesini içermektedir.
Teorik olarak çağdaş uluslararası sistemin tek kutuplu, iki kutuplu ve çok kutuplu olabileceğini belirten Zyuganov’a göre, fiili olarak Amerikan egemenliği anlamına gelecek tek kutuplu sistem Rusya’nın çıkarlarına en zararlı seçenektir. İki kutuplu sistemde Batı karşıtı en önemli ülke olarak Çin’in öne çıktığını vurgulayan Zyuganov, bu senaryonun üç açıdan kabul edilir bulmamaktadır: Birincisi, Çin’in karşı kutup olması kalkınma süreci nedeniyle uzun bir sürede mümkündür. İkincisi, iki kutuplu sistem tarihsel olarak kara ve deniz güçlerinin jeopolitik rekabetidir ve deniz gücünü ABD’nin temsil ettiği noktada Çin’in jeopolitik konumu kara gücü rolünü oynamağa müsait değildir. Üçüncüsü, ikinci nedenle bağlantılı olarak, ABD ve NATO egemenliğine karşı Rusya ve Çin’in stratejik ortaklığının karşı koyabileceğini belirtir. Fakat Zyuganov’un Çin’in ekonomik gelişimine karşın Rusya ekonomisinin çökmesi, Çin ordusunun güçlenmesiyle paralel olarak Rusya ordusunun dağılma sürecinde olmasıyla Rusya’yı Çin’le eşit bir ortaklık yapamayacağını ifade etmektedir. Bu görüşler ışığında, iki kutuplu sistemin gerçekleşme ihtimalinin az ve Rusya açısından kabul edilebilir olmadığını belirten Zyuganov çok kutuplu sistemi tartışmaya açmaktadır. Doğu ve Batı arasındaki jeopolitik çatışmanın her şeyden önce AB, NAFTA, Çin ekonomisi, Japonya ve ASEAN ülkelerinin ekonomik güçlerinin çatışmasıyla ortadan kalkığını savunan Zyuganov, Rusya için günümüz koşullarında en iyi seçeneğin çok kutuplu düzen olduğunu ifade etmektedir. Rusya’nın dünyada dinamik güçler dengesinin sağlanması yönünde politika uygulaması gerektiğini belirten Zyuganov, ABD ve NATO’nun tek kutuplu egemenliğine karşı dengeleyici güçlerin ve kurumların desteklenmesini savunuyor. Çok kutupluluğun istikrarsızlık ve savaş yarattığı görüşüne de karşı çıkan Zyuganov, bu durumdan sistemi değil, sistemin kurallarına uyum göstermeyen güçleri sorumlu tutmaktadır. Modelin dikkat çeken en önemli boyutlarından biri Rusya’nın jeopolitik statüsünün tekrar onarılması için öne sürülen stratejidir. Bu strateji jeopolitik statünün onarılması için iç uzlaşmanın sağlanması, Rusya-Ukrayna-Beyaz Rusya’nın birleşmesi ve eski Sovyet ülkelerinin bir araya gelmesi olarak üç aşamada gerçekleşmesini içermektedir.
c) Resmi Avrasyacılık Söylemi
Burada resmi
Avrasyacılık söylemi ile kastettiğimiz model esasında Yeni Avrasyacılığın daha
önce belirttiğimiz temel unsurlarının Rusya’nın resmi dış politikasına
yansımalarıdır. Buna ilişkin ilk tartışmayı Yeltsin’in danışmanı Stankeviç’in
gündeme getirmiştir. Stankeviç 28 Mart 1992’de yazdığı bir yazısında Kozirev’in
dış politikasını Amerikan merkezli olmakla suçlarken, Rus dış politikasının
Batı ve Asya arasında denge kurması gerektiğini, SSCB’nin çökmesi ile Rusya’nın
coğrafî anlamda Avrupa’dan uzaklaştığını, Rusya’nın eski SSCB mekanı ile
ilişkilerinin koparmamasını gerektiğini savunuyordu. Rusya’nın Slav ve Türk,
Ortodoks ve İslam unsurlarının karışımı ile oluştuğunu ve ülke tarihinde çok
büyük rol oynamış Türk ve Müslümanlarla karşılıklı anlayış ve uzlaşmaya dayanan
işbirliği yapılması gerektiği, Uzakdoğu ve Latin Amerika’yla işbirliği de vurgu
yapılan unsurlardı. Avrasyacı yaklaşım unsurlarından “yakın çevreye” öncelik
verme ve Amerikan hegemonyasından rahatsız olmanın 1993’de ilan edilen dış
politika doktrininde yer aldığını görüyoruz. Rusya’nın “yakın çevrede” etkisini
koruma çabaları, Balkanlarda Batının Miloşeviç karşıtı politikalarına karşı
çıkışı, NATO’nun genişlemesine yönelik 1993’den itibaren giderek artan
tepkileri, Çin’le, Hindistan’la ve İran’la geliştirilen ilişkiler Avrasyacı
yaklaşımın resmi politikaya yansıyan unsurları olarak görülebilir.
Avrasyacı yaklaşımın
unsurlarının resmi politikada zirveye çıktığı zaman ise Yevgeni Primakov’un
önce Dışişleri ve ardından da Başbakan olduğu Ocak 1996-Mayıs 1999 dönemidir.
Bu dönemde dış politikaya egemen olan Primakov Doktrini, özünde Rusya’nın
sadece bir gücün kontrolü altındaki tek kutuplu uluslararası düzenine karşı
önleyici rolü üzerine kurulmuştur. Primakov’un dünya görüşü içinde fiili egemen
rolüne rağmen ABD tek süper güç olarak kabul edilmemektedir. Bu çok kutuplu
sistem modelinde ABD’nin uluslararası gücünü sulandırma çabası vardır. Model
Rusya-Çin stratejik işbirliğine İran’ın da ortak alınarak karşı kutup
oluşturmayı öngörmektedir. Primakov bu işbirliğinin Körfezde ve Tayvan
boğazında ABD’ye meydan okuyabileceğini savunmuştur. Orta Asya ve Kafkasya’nın
Rusya’nın etki alanında kalmasını isteyen Primakov, BDT ülkelerinin Rusya’ya
entegre olmasını ve Beyaz Rusya ile ittifakı desteklemiş, Rusya’nın eski Sovyet
mekanında güç kullanmasını savunmuştur. Primakov’un görüşleri 1997’de kabul
edilen Rusya ulusal güvenlik doktrininde genel anlamda yer alırken, 26 Nisan
1996’da Şanghay İşbirliği Örgütünün kurulması, 1997 Rusya-Beyaz Rusya Ortak
Devletinin oluşumu, İran’la geliştirilen ilişkiler, Irak’ın ABD tarafından
bombalanmasına karşı sert tepkiler, NATO’nun doğuya doğru genişlemesine sert
karşı çıkışlar ve 1999’da Rus ordusunun Priştina çıkarması Primakov doktrinin
pratiğe yansımasının çarpıcı örnekleri olarak görülebilir.
Vladimir Putin iktidarı döneminde (1999-2008) Rusya’nın resmi politikasında Avrasyacı unsurların, yani çok kutuplu dünya, yakın çevre öncelikli dış politika ve ABD karşıtı çalarların önemli ölçüde mevcudiyetini koruduğunu görüyoruz. Yalnız bu hususun daha pragmatik bir çizgi içinde takip edildiği ve ABD ile açık bir çatışmanın istenmediği, bu ülkeyle işbirliğine hazır olunduğu mesajlarını da açıkça verildiği dikkatlerden kaçmamıştır. Rusya`da başta Avrasyacılık olmak üzere değişik jeopolitik akımların görüşlerini uzlaştırıcı karakterde olan bu dış politika anlayışını hem bu Putin döneminde kabul edilen ulusal güvenlik ve dış politika belgelerinde, hem de yürütülen dış politikada görmek mümkündür. Bu anlayış çerçevesinde BDT coğrafyasının önceliğinin korunması ve entegrasyon sürecinin derinleştirilmesi, AB ile geliştirilen ilişkiler, başta BRIC ve Şanghay İşbirliği Örgütü olmak üzere değişik örgütlerin kurulması ve geliştirilmesinde faal rol alınarak çok kutuplu uluslararası sistemin alt yapısının hazırlanması Rus dış politikasının ana amaçlarından olmuştur. Keza Türkiye ile giderek derinleştirilen işbirliği sürecinde de Avrasyacı anlayışın mühim izlerini görmek mümkün. Aynı öncelik ve politikaların değişik nüanslarla çok sayıda örneği Dimitri Medvedev`in başkanlığı döneminde de verilmiştir. Medvedev ve Putin`in son dönemlerde verdiyi mesajlar ve attıkları adımlar ise Rus dış politikasında Avrasyacı retorik ve uygulamaların önünüzdeki dönemdeki dozunun artacağının habercisidir.
Bitti.
Vladimir Putin iktidarı döneminde (1999-2008) Rusya’nın resmi politikasında Avrasyacı unsurların, yani çok kutuplu dünya, yakın çevre öncelikli dış politika ve ABD karşıtı çalarların önemli ölçüde mevcudiyetini koruduğunu görüyoruz. Yalnız bu hususun daha pragmatik bir çizgi içinde takip edildiği ve ABD ile açık bir çatışmanın istenmediği, bu ülkeyle işbirliğine hazır olunduğu mesajlarını da açıkça verildiği dikkatlerden kaçmamıştır. Rusya`da başta Avrasyacılık olmak üzere değişik jeopolitik akımların görüşlerini uzlaştırıcı karakterde olan bu dış politika anlayışını hem bu Putin döneminde kabul edilen ulusal güvenlik ve dış politika belgelerinde, hem de yürütülen dış politikada görmek mümkündür. Bu anlayış çerçevesinde BDT coğrafyasının önceliğinin korunması ve entegrasyon sürecinin derinleştirilmesi, AB ile geliştirilen ilişkiler, başta BRIC ve Şanghay İşbirliği Örgütü olmak üzere değişik örgütlerin kurulması ve geliştirilmesinde faal rol alınarak çok kutuplu uluslararası sistemin alt yapısının hazırlanması Rus dış politikasının ana amaçlarından olmuştur. Keza Türkiye ile giderek derinleştirilen işbirliği sürecinde de Avrasyacı anlayışın mühim izlerini görmek mümkün. Aynı öncelik ve politikaların değişik nüanslarla çok sayıda örneği Dimitri Medvedev`in başkanlığı döneminde de verilmiştir. Medvedev ve Putin`in son dönemlerde verdiyi mesajlar ve attıkları adımlar ise Rus dış politikasında Avrasyacı retorik ve uygulamaların önünüzdeki dönemdeki dozunun artacağının habercisidir.
Bitti.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi Başkanı (QAFSAM-www.qafsam.org)
12.11.2011 12:50 Yerel
saatı | 09:50 Dünya saatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder