30 Aralık 2014 Salı

Rus Jeopolitik Düşüncesinde Avrasyacılık – 2




Geçen süreçte Yeni Avrasyacılık akımının geliştirilen üç önemli versiyonundan bahsedebiliriz.
Bunlar Avrasya Harekatı modeli, Sol Avrasyacı model ve resmi Avrasyacılık söylemi (Avrasyacılığın resmi yansımaları) olarak çeşitlendirilebilinir. Yeni Avrasyacılık akımı içerisinde yer alan bu her üç modelin öne çıkan ortak hususlarını şöyle sıralayabiliriz. Birincisi, her üç model de Avrasyacı geleneğe sadık kalarak Rusya’nın özgün bir kimlik ve jeopolitik konuma sahip olduğunu kabul etmektedir. İkincisi, her üçü de ABD hegemonyasına karşı bir tavır içindedir. Üçüncüsü, çok kutuplu bir uluslararası sistem modeli önermekteler. Dördüncüsü, her üç modelde de Rusya’nın öncelik vermesi gereken alanlar içerisinde “yakın çevre” birincil önem arz etmektedir. Farklılıkları ise çok kutuplulukta tercih edilecek müttefikler, Rusya’nın önceliklerini belirlemesi ve gelişme modelleri konusunda ortaya çıkmaktadır.
a) Avrasya Harekatı Modeli
Yeni Avrasyacılık akımının en köklü versiyonu ise filozof Aleksandr Dugin’in çalışmaları ekseninde geliştirilmiştir. Daha 1980’lerin sonlarından itibaren tarihî Avrasyacılık düşüncesi üzerinden Rusya için yeni jeopolitik model oluşturma çabalarına girişen Dugin’in bu konudaki en önemli çalışması ise “Jeopolitiğin Temelleri: Rusya’nın Jeopolitik Geleceği” adlı eseridir. Rusya’da jeopolitik ve jeopolitik çalışmalar denilince neredeyse akla ilk gelen isim olan Dugin jeopolitiği özetle (dünyayı) yönetme bilimi olarak tanımlar.
Dugin, Avrasyacılığın Rusya’da güçlü bir seçenek olarak gündeme gelmesi yönünde kuramsal çabalarda bulunmakla kalmamış, 21 Nisan 2001’de kurulan Rusya Toplumsal Siyasî Harekâtı “Avrasya” (OPOD “Evraziya”) partisinin liderliğine de seçilmiştir. Basın toplantısında Avrasyacılığı “Rusya’daki halkların, kültürlerin ve etniklerin çıkarlarına hitap eden ulusal ülkü” olarak tanımlayan Dugin, amaçlarının Avrasyacılık düşüncesinin toplumda yaygınlaştırılması olduğunu belirtmiştir.
“Avrasya” harekâtı kendi manifestosunda, önceliklerini Rusya’da geleneksel dinlerin (Ortodoks Hıristiyanlık, İslam, Musevilik ve Budizm) yapıcı sosyal diyalogunu sağlamak, siyasal yapı bakımından “Avrasya federalizmi”, ekonomik alanda devlet ve özel sektör arasında sentezinden oluşan “üçüncü yol” modelinin gerçekleştirilmesi olarak ortaya koyar. Harekat, dış politikada amaçlarını BDT ekseninde AB benzeri bir stratejik entegrasyona gidilmesi, bu entegrasyonun Moskova-Tahran-Yeni Deli-Pekin ekseninde geliştirilmesi, Rusya’nın sıcak denizlere çıkışını barış ve dostluk ilişkileri çerçevesinde gerçekleştirilmek, Batı ekseninde Avrupa ülkeleriyle ilişkilere öncelik vermek ve Pasifik’te Japonya ile aktif işbirliği gibi hususlar olarak belirtmektedir.
Bu modelde Rusya genel anlamda Avrasya kıtasal kuşağı içindeki “Avrasya İttifakı” büyük bölgesinde yer almaktadır. “Avrasya İttifakı” büyük nüfus alanında gerçekleşmesinin klasik ulus devlet yapılanmasından bir tür gönüllülük rızasına dayanan federasyon yapısını benimsemekle mümkün olacağını öngören model, bu uygulamanın ilk olarak Rusya içindeki Kuzey Kafkasya’daki anlaşmazlığın çözümünden başlanması gerektiğini, daha sonra BDT içindeki Karabağ, Kırgızistan ve Tacikistan’daki sorunların çözümünde uygulanmasını öngörmektedir. Modelde “Avrasya İttifakı” büyük bölgesi ile Avrasya kıta kuşağını oluşturan diğer büyük bölgeler (kıta İslam ülkeleri, Hindistan ve Çin) arasında politik-ekonomik bütünleşme zarureti vurgulanmaktadır. Model, bu bütünleşmenin Çin ve Hindistan büyük bölgeleri bağlamında sınırları devlet sınırlarıyla örtüştüğü için daha kolay olabileceğine dikkat çekerken, kıtasal İslam ülkelerini yani İran, Pakistan, Afganistan, belki Türkiye, Irak ve Suriye’nin bütünleşme sürecinin bu büyük bölgenin parçalı yapısı nedeniyle daha zor olacağını savunmaktadır. “Avrasya İttifakı”nın BDT çerçevesinde yavaş-yavaş şekillendiğini iddia eden model Astana’da ilan edilen Avrasya Ekonomik İttifakı’nın bunun bir göstergesi olduğunu savunur. Model BDT eksenli bir “Avrasya İttifakı” ile Avrasya kıtasal jeoekonomik kuşağı arasında bir geçiş birliği olarak “Avrasya Ortak Evi”ni gündeme getirmektedir. Daha çok ekonomik-politik içerikli ve NAFTA benzeri bir bölgesel yapılanma olarak önerilen “Avrasya Ortak Evi” BDT ülkeleri dışında, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Yunanistan benzeri Ortodoks ülkeleri, Doğu Avrupa ülkelerini, Moğolistan, Hindistan, Afganistan ve Hindistan benzeri Asya ülkelerini kapsamaktadır.
b) Sol Avrasyacı Model
Yeni Avrasyacılık akımını tarihi Avrasyacılıktan farklı kılan özelliklerden birinin içinde sol kesimi de barındırması olduğunu daha önce belirtmiştik. Özellikle, Rusya Federasyonu Komünist Partisi liderleri uluslararası ilişkileri analiz ederken ve bu konuda yaklaşım geliştirirken jeopolitik kuramı esas alan bir yaklaşım ortaya koymuşlardır. Bir anlamda uluslararası düzenin analiz edilmesinde sınıf çatışmasına dayalı Marksist-Leninist çizginin yerini jeopolitik yaklaşımlar almıştır. Örneğin, Komünist Parti Başkanı Gennadiy Zyuganov Rusya için çözüm ve stratejik öncelikler önerdiği en önemli çalışmasını “Coğrafyanın Zaferi: Rusya Jeopolitiğinin Temelleri” şeklinde isimlendirirken, Sol geleneğin önemli simalarından ve Rusya Federasyonu Duma`sı eski başkanı Gennadiy Seleznyov ise 2000’li yılların başında neredeyse jeopolitiği komünist ideolojinin yerine geçirerek, orta öğretim müfredatında ders olarak okutulması çağrısında bulunmuştur. Sol kesim içerisinde hem toplumsal desteği ve hem de örgütlü yapılanması itibariyle en önemli güç olan Komünist partisi liderleri hem Batı karşıtı olması hem de Rusya’nın özgün kimliğini vurgulaması açısından Avrasyacılığı kendilerine daha yakın bir olarak değerlendirmişlerdir. Örneğin, aynı zamanda eski Komünist parti liderlerinden olan Seleznyov Duma Başkanı iken (1996-2003) son 20 yılda Yeni Avrasyacılık akımının temel ideologu olarak görülebilecek olan Aleksandr Dugin’i kendi danışmanı olarak göreve getirirken, Zyuganov’un önerdiği ve bizim Sol Avrasyacı model olarak tanımladığımız uluslararası sistem ve Rusya’nın öncelikleri modeli Yeni Avrasyacı akımın bütün esas unsurlarını kendi içinde barındırmıştır.

Teorik olarak çağdaş uluslararası sistemin tek kutuplu, iki kutuplu ve çok kutuplu olabileceğini belirten Zyuganov’a göre, fiili olarak Amerikan egemenliği anlamına gelecek tek kutuplu sistem Rusya’nın çıkarlarına en zararlı seçenektir. İki kutuplu sistemde Batı karşıtı en önemli ülke olarak Çin’in öne çıktığını vurgulayan Zyuganov, bu senaryonun üç açıdan kabul edilir bulmamaktadır: Birincisi, Çin’in karşı kutup olması kalkınma süreci nedeniyle uzun bir sürede mümkündür. İkincisi, iki kutuplu sistem tarihsel olarak kara ve deniz güçlerinin jeopolitik rekabetidir ve deniz gücünü ABD’nin temsil ettiği noktada Çin’in jeopolitik konumu kara gücü rolünü oynamağa müsait değildir. Üçüncüsü, ikinci nedenle bağlantılı olarak, ABD ve NATO egemenliğine karşı Rusya ve Çin’in stratejik ortaklığının karşı koyabileceğini belirtir. Fakat Zyuganov’un Çin’in ekonomik gelişimine karşın Rusya ekonomisinin çökmesi, Çin ordusunun güçlenmesiyle paralel olarak Rusya ordusunun dağılma sürecinde olmasıyla Rusya’yı Çin’le eşit bir ortaklık yapamayacağını ifade etmektedir. Bu görüşler ışığında, iki kutuplu sistemin gerçekleşme ihtimalinin az ve Rusya açısından kabul edilebilir olmadığını belirten Zyuganov çok kutuplu sistemi tartışmaya açmaktadır. Doğu ve Batı arasındaki jeopolitik çatışmanın her şeyden önce AB, NAFTA, Çin ekonomisi, Japonya ve ASEAN ülkelerinin ekonomik güçlerinin çatışmasıyla ortadan kalkığını savunan Zyuganov, Rusya için günümüz koşullarında en iyi seçeneğin çok kutuplu düzen olduğunu ifade etmektedir. Rusya’nın dünyada dinamik güçler dengesinin sağlanması yönünde politika uygulaması gerektiğini belirten Zyuganov, ABD ve NATO’nun tek kutuplu egemenliğine karşı dengeleyici güçlerin ve kurumların desteklenmesini savunuyor. Çok kutupluluğun istikrarsızlık ve savaş yarattığı görüşüne de karşı çıkan Zyuganov, bu durumdan sistemi değil, sistemin kurallarına uyum göstermeyen güçleri sorumlu tutmaktadır. Modelin dikkat çeken en önemli boyutlarından biri Rusya’nın jeopolitik statüsünün tekrar onarılması için öne sürülen stratejidir. Bu strateji jeopolitik statünün onarılması için iç uzlaşmanın sağlanması, Rusya-Ukrayna-Beyaz Rusya’nın birleşmesi ve eski Sovyet ülkelerinin bir araya gelmesi olarak üç aşamada gerçekleşmesini içermektedir.
c) Resmi Avrasyacılık Söylemi
Burada resmi Avrasyacılık söylemi ile kastettiğimiz model esasında Yeni Avrasyacılığın daha önce belirttiğimiz temel unsurlarının Rusya’nın resmi dış politikasına yansımalarıdır. Buna ilişkin ilk tartışmayı Yeltsin’in danışmanı Stankeviç’in gündeme getirmiştir. Stankeviç 28 Mart 1992’de yazdığı bir yazısında Kozirev’in dış politikasını Amerikan merkezli olmakla suçlarken, Rus dış politikasının Batı ve Asya arasında denge kurması gerektiğini, SSCB’nin çökmesi ile Rusya’nın coğrafî anlamda Avrupa’dan uzaklaştığını, Rusya’nın eski SSCB mekanı ile ilişkilerinin koparmamasını gerektiğini savunuyordu. Rusya’nın Slav ve Türk, Ortodoks ve İslam unsurlarının karışımı ile oluştuğunu ve ülke tarihinde çok büyük rol oynamış Türk ve Müslümanlarla karşılıklı anlayış ve uzlaşmaya dayanan işbirliği yapılması gerektiği, Uzakdoğu ve Latin Amerika’yla işbirliği de vurgu yapılan unsurlardı. Avrasyacı yaklaşım unsurlarından “yakın çevreye” öncelik verme ve Amerikan hegemonyasından rahatsız olmanın 1993’de ilan edilen dış politika doktrininde yer aldığını görüyoruz. Rusya’nın “yakın çevrede” etkisini koruma çabaları, Balkanlarda Batının Miloşeviç karşıtı politikalarına karşı çıkışı, NATO’nun genişlemesine yönelik 1993’den itibaren giderek artan tepkileri, Çin’le, Hindistan’la ve İran’la geliştirilen ilişkiler Avrasyacı yaklaşımın resmi politikaya yansıyan unsurları olarak görülebilir.
Avrasyacı yaklaşımın unsurlarının resmi politikada zirveye çıktığı zaman ise Yevgeni Primakov’un önce Dışişleri ve ardından da Başbakan olduğu Ocak 1996-Mayıs 1999 dönemidir. Bu dönemde dış politikaya egemen olan Primakov Doktrini, özünde Rusya’nın sadece bir gücün kontrolü altındaki tek kutuplu uluslararası düzenine karşı önleyici rolü üzerine kurulmuştur. Primakov’un dünya görüşü içinde fiili egemen rolüne rağmen ABD tek süper güç olarak kabul edilmemektedir. Bu çok kutuplu sistem modelinde ABD’nin uluslararası gücünü sulandırma çabası vardır. Model Rusya-Çin stratejik işbirliğine İran’ın da ortak alınarak karşı kutup oluşturmayı öngörmektedir. Primakov bu işbirliğinin Körfezde ve Tayvan boğazında ABD’ye meydan okuyabileceğini savunmuştur. Orta Asya ve Kafkasya’nın Rusya’nın etki alanında kalmasını isteyen Primakov, BDT ülkelerinin Rusya’ya entegre olmasını ve Beyaz Rusya ile ittifakı desteklemiş, Rusya’nın eski Sovyet mekanında güç kullanmasını savunmuştur. Primakov’un görüşleri 1997’de kabul edilen Rusya ulusal güvenlik doktrininde genel anlamda yer alırken, 26 Nisan 1996’da Şanghay İşbirliği Örgütünün kurulması, 1997 Rusya-Beyaz Rusya Ortak Devletinin oluşumu, İran’la geliştirilen ilişkiler, Irak’ın ABD tarafından bombalanmasına karşı sert tepkiler, NATO’nun doğuya doğru genişlemesine sert karşı çıkışlar ve 1999’da Rus ordusunun Priştina çıkarması Primakov doktrinin pratiğe yansımasının çarpıcı örnekleri olarak görülebilir.

Vladimir Putin iktidarı döneminde (1999-2008) Rusya’nın resmi politikasında Avrasyacı unsurların, yani çok kutuplu dünya, yakın çevre öncelikli dış politika ve ABD karşıtı çalarların önemli ölçüde mevcudiyetini koruduğunu görüyoruz. Yalnız bu hususun daha pragmatik bir çizgi içinde takip edildiği ve ABD ile açık bir çatışmanın istenmediği, bu ülkeyle işbirliğine hazır olunduğu mesajlarını da açıkça verildiği dikkatlerden kaçmamıştır. Rusya`da başta Avrasyacılık olmak üzere değişik jeopolitik akımların görüşlerini uzlaştırıcı karakterde olan bu dış politika anlayışını hem bu Putin döneminde kabul edilen ulusal güvenlik ve dış politika belgelerinde, hem de yürütülen dış politikada görmek mümkündür. Bu anlayış çerçevesinde BDT coğrafyasının önceliğinin korunması ve entegrasyon sürecinin derinleştirilmesi, AB ile geliştirilen ilişkiler, başta BRIC ve Şanghay İşbirliği Örgütü olmak üzere değişik örgütlerin kurulması ve geliştirilmesinde faal rol alınarak çok kutuplu uluslararası sistemin alt yapısının hazırlanması Rus dış politikasının ana amaçlarından olmuştur. Keza Türkiye ile giderek derinleştirilen işbirliği sürecinde de Avrasyacı anlayışın mühim izlerini görmek mümkün. Aynı öncelik ve politikaların değişik nüanslarla çok sayıda örneği Dimitri Medvedev`in başkanlığı döneminde de verilmiştir. Medvedev ve Putin`in son dönemlerde verdiyi mesajlar ve attıkları adımlar ise Rus dış politikasında Avrasyacı retorik ve uygulamaların önünüzdeki dönemdeki dozunun artacağının habercisidir.

Bitti.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı (QAFSAM-www.qafsam.org)
12.11.2011 12:50 Yerel saatı | 09:50 Dünya saatı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder