“Arap Baharı”, küresel ekonomik kriz, İran meselesi, Türkiye-İsrail
gerginliği, füze savunma sistemine ilişkin Rusya-Batı tartışması, Duma
seçimleri ve Putin`in geri dönüşüne endekslenmiş Rus iç siyaseti ve benzeri
konurlar derken Orta Asya gündemini kaçırıyoruz sanki.
Türklerin eski yurdu,
Rus ve Sovyet imparatorluklarının genişleme stratejisi içinde özel yeri olan
bölge artık 1991 sonrası yeni, daha keskin ve çok aktörlü bir rekabetin
hedefine dönüşmüş durumda. Bu rekabetin son yıllardaki en önemli adreslerinden
biri ise Kırgızistan. 1991- 2001 arasında Rusya etki alanında kalmakla beraber,
komşusu ve küresel sistemin hızla yükselen ülkesi Çin`le ilişkilere önem veren
Kırgızistan 11 Eylül`den sonra bölgeye gelen ABD` ile de başta askeri olmak
üzere çok boyutlu işbirliği sürecine girdi.
Büyük aktörlerin genel
olarak bölgede, özel olarak da Kırgızistan`da sertleşen rekabeti çerçevesindeki
sorunlar ve bu sorunlar üzerinden yürütülen iktidar mücadelesi birleşince ülke
siyasi bakımdan kendi tarihinin en hareketli dönemine girdi. Dahası Balkanlarda
Miloşeviç`in iktidardan düşürülmesi ile başlayan devrimler surecinin 2000`li
yıllarda post Sovyet coğrafyasında etkin olması ve Gürcistan`da (2003) ardından
da Ukrayna`da (2004) iktidar değişikliklerine yol açmasından etkilenen ülkeydi
Kırgızistan.
Nitekim Kırgızistan bu
süreçte BDT coğrafyasındaki “kadife devrimlerin” yeni durağı oldu. Mart 2005`te
gerçekleşen ve literatüre “Lale devrimi” olarak geçen süreç Asker Akayev`i
iktidardan düşürürken Kurmanbek Bakiyev`i iktidar taşıdı. Arkasında Batı
desteğinin olduğu geniş kabul gören “Lale Devrimi”nin bölgenin diğer devletleri
ile karşılaştırıldığında çok daha ılımlı siyasi bir sistemine sahip olması ve
bu yönüyle de “Orta Asya`nın İsviçre’si” olarak nitelendirilen Kırgızistan`da
gerçekleşmesi ilginç bir boyuttu.
Ancak Moskova`ya kaçmak
zorunda kalan Akayev`den sonra Kırgızistan`da bu kez devrimi gerçekleştiren
lider kadroda anlaşmazlık çıktı. Bu kez Kurmanbek Bakiyev`e karşı Roza
Otunbayeva, Almazbek Atambayev, Omurbek Tekebayev ve Temir Sariyev`in
liderliğinde 2010 Nisanında başlayan karşı devrim yeni bir iktidar
değişikliğine neden oldu. Devrimin dış dinamikleri içersinde “Rusya izi” ise en
çok öne çıkan unsurdu.
Bakiyev`in Akayev`in
kaderini paylaşmasında ise Moskova`nın baskısına ve küresel krizin etkilerinden
kurtulmak için aldığı ekonomik desteğe rağmen, verdiyi söze uymayarak
Manas`taki Amerikan askeri üssünü kapatmamasının özel yeri vardı. Nitekim
“Moskova`nın karşı devrimi” olarak nitelenen bu süreçte Rus istihbarat
servislerinin medya ve kitleler üzerinden yaptığı yönlendirme ve operasyonlar
ile faal rol alması ve sonrasında yeni iktidara verdiyi destek dikkatlerden
kaçmadı. Yeni iktidar sahiplerinin demeçlerinde de Manas üssünün kapatılacağına
dair vurgunun sık-sık gündeme getirilmesi ve Rusya ile stratejik işbirliğini
vurgulaması çok şey anlatıyordu.
Roza Otunbayeva`nın
liderliğini üstelendiği geçiş döneminde ülkedeki siyasal yapının başkanlık
sisteminden parlamenter yapıya dönüşmesi için yeni anayasa yapıldı ve Ekim
2010`da parlamento, Ekim 2011`de ise başkanlık seçimlerini gerçekleştirdi. Yeni
siyasi ekip Çin ve Türkiye`ye yönelik sıcak mesajlar dile getirse de, esas
ağırlık merkezinin Rusya olacağına ilişkin güçlü sinyaller veriyor.
Nitekim 30 Ekimde yeni
cumhurbaşkanı seçilen Almazbek Atambayev Rus İzvestiya gazetesine Kasım ayı
ortasında verdiyi ilk mülakatında izleyecekleri politika konusunda önemli
açıklamalar yapmıştır. Atambayev, Rusya ile stratejik müttefiklik
istediklerini, ülkesinin geleceğini Avrasya Birliğin`de gördüklerini, Moskova
ile askeri işbirliğini derinleştireceklerini ve 2014 yılında geçerliliği sona
erecek Manas`taki Amerikan askeri üssünün süresini uzatmayacaklarını
belirtmiştir. Rusça`nın resmi statüsüne dikkati çeken ve bu dilin
Kırgızistan`ın her köyünde öğretilmesini önemsediğini söyleyen Atambayev`in
Kırgızistan sınırlarının ortak korunmasından bahsetmesi ise ülkede tartışmalara
sebep olmuştur.
1 Aralık`taki yemin
töreninde yaptığı konuşmada Rusya ile stratejik müttefiklik istediklerini bir
kez daha tekrarlayan Atambayev`in bu açıklamaları Kırgızistan parlamento
başkanı Ahmetbek Keldibekov tarafından da desteklenmiştir. Keldibekov
“Rusya`sız Kırgızistan`ın bir geleceğinin olmadığını” ifade etmiştir.
Kırgızistan yetkilileri
sadece açıklamalarla yetinmeyip bu yönde adımlar atmağa başlamıştır. Yeni
yönetim Ekim`de Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan`ın oluşturduğu gümrük
birliğinin yeni üyesi olma başvurusunda bulundu, ayrıca BDT ülkeleri serbest
ticaret anlaşmasını da imzaladı.
Ancak Rusya ile
Kırgızistan arasında sıkıntılar da baş göstermiyor değil. Mesela Atambayev
Rusya`nın daha Otunbayeva döneminde Avrasya Ekonomik Birliyi aracılığı ile söz
verdiyi krediyi halen Kırgızistan`a ulaştırmadığını da dile getirdi. Kremlin
yönetimin Ekim ayında Beyaz Rusya, Kazakistan ve Kırgızistan vatandaşlarının
Rusya pasaportu alma koşullarını zorlaştırması da bir diğer sıkıntı kaynağı. Bu
günlerde Rusya`da yapılan bir kamuoyu araştırması ise Rus halkının
Kırgızistan`a hemen hemen hiç güvenmediğini, sadece yüzde 3`nün bu ülkeyi güvenilir
müttefik olarak gördüğünü ortaya koydu.
Ancak her şeye rağmen,
Kırgızistan`da “Rusya rüzgarı” tüm hızı ile esmeğe devam ediyor. Bu kuzey
esintisinin Kırgız halkını nereye savuracağını ise zaman gösterecek.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi Başkanı (QAFSAM-www.qafsam.org)
13.12.2011 19:30 Yerel
saatı | 16:30 Dünya saatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder