Giriş
Soğuk savaşın sona
ermesi ve akabinde SSCB-nin dağılması sonrasında Azerbaycan`ın bağımsızlığını
kazanması bu ülkenin strateji konumunu yeniden değerlendirme ihtiyacını
doğurmuştur. Genelde Kafkasya`dakı etnik gerginlikler, özelde
Azerbaycan-Ermenistan çatışması, bölgede Rusiya, ABD, AB, Türkiye, Iran ve
benzeri güclerin nüfuz mücadelesi, enerjide Hazar havzasının “Yeni Büyük
Oyunun” esas merkezlerinden biri olması, Doğu ile Batı Türklüyü arasında köprü
karakteri taşıması Azerbaycan`ın strateji önemini güclendirmiştir. Bu makalede
Azerbaycan`ın yeniden şekilendirilmeye çalışılan uluslararası sistemdeki
stratejik konumu jeopolitik, jeokültür, jeoekonomi ve askeri faktörler
ekseninde yorumlanacaktır. Yazıda bu çerçevede Azerbaycan’ın Türk dünyasındaki
yeri ve misyonu da değerlendirilecektir.
1. Azerbaycan`ın Jeopolitiği
Azerbaycan’ın strateji
konumunun coğrafi boyutunu fiziki, siyasi ve etnik bağlamlarda değerlendirmek
mümkündür. Azerbaycan coğrafyasının fiziki boyutu bu ülkenin açık denizlere
doğrudan çıkışının olmaması ve geçiş noktasında bulunması bağlamında etkili
olmaktadır. Dünyanın en büyük gölü statüsündeki Hazar denizi ile sınırı olan
Azerbaycan açık okyanusa doğruda çıkışı olmayan 42 kapalı (land-locked) ülkeden
biridir. Tarihsel bağlamda açık denizlere ve okyanusa çıkmanın ticaret,
zenginlik ve gelişim anlamını taşıdığı dikkate alınırsa, Azerbaycan için bunun
önemli bir handikap oluşturduğu söylenebilir. Coğrafi konumu nedeniyle
Azerbaycan ancak Türkiye, Rusya ve İran üzerinden açık denizlere ve okyanusa
çıkma fırsatına sahiptir. Son 500 sene içinde uygarlık tarihinin Batı merkezli
geliştiği dikkate alındığında burada Türkiye ve Rusya daha önemli yollar olarak
öne çıkmıştır. Fakat 16. yüzyılda Osmanlı-Safevi çatışması Türkiye yolunun
kullanımını zora sokarken, aynı dönemde yükseliş surecine giren Moskova’nın 19.
yüzyılda Kafkasya’nı işgal etmesi Rusya yolunu bu bağlamda Azerbaycan üçün
zorunlu seçenek haline getirmiştir.
Azerbaycan’ın doğu-batı
ve güney-kuzey arasındaki geçiş bölgesi konumundaki Kafkasya’da bulunması
ülkenin stratejik kaderini etkileyen bir diğer önemli coğrafi etkendir. Bu
durum Azerbaycan üçün hem fırsat, hem de tehlike oluşturmuştur. Geçiş
noktasında bulunmak tarihi İpek yolu veya günümüzdeki enerji ve ulaşım koridoru
bağlamında fırsat yaratırken, aynı zamanda Moğolların doğudan batıya, ya da
Rusların kuzeyden güneye yayılma stratejisi örneğinde olduğu gibi ülkeni dış
güçlerin hedefi yapmıştır. Ülkede Atabeyler ya da Sefeviler benzeri güçlü
devletlerin bulunduğu dönemlerde Azerbaycan dışarıdan tehditleri def etmekle
kalmamış, aynı zamanda kendi çevresinde geniş bir etkinlik alanı kurmayı
başarmıştır. Fakat zayıf devlet yapısının bulunduğu dönemde gerçekleşen 19.
yüzyıldaki Rus ve 20. yüzyıldaki Sovyet saldırıları ülkenin sömürgeleşmesi ve
büyük toprak kaybına uğramasına neden olmuştur. Yine 1988 yılda başlayan ve halen
devam eden Rus destekli Ermeni saldırısının da ülkede iç karışıklığın
güçlendiği ve devlet zaifiyatı gösterilen dönemde ciddi başarılara ulaşması da
bu kapsamda değerlendirebilinir. Bu çerçevede eski devlet başkanı Ebulfez
Elçibey’in siyasi zemine taşıdığı “Bütöv (Birleşik) Azerbaycan” düşüncesi de,
bir milletin bölünmesine neden olan tarihi adaletsizliği ortadan kaldırmaya
dönük bir çaba olmanın yanısıra, bölgede Azerbaycan’ın stratejik anlamda
yeniden güçlendirme girişimi gibi değerlendirmek mümkündür. Nitekim bu konsepti
savunanların zaman-zaman dile getirdikleri “Karabağ`ı kurtarmanın yolu
Tebriz’den geçer” sloganı da bu görüşü desteklemektedir.
Bugünkü Azerbaycan’ın
siyasi coğrafyası Kafkasya’nın güneydoğusunda yerleşen 86,6 bin km² alanı
kapsamaktadır. Kuzeyde Rusya (390 km), güneyde İran (765 km), batıda Ermenistan
(1007 km) ve kuzeybatıda Gürcistan (480 km), güneybatıda ise Türkiye (15 km),
doğuda Hazar denizi aracılığıyla (391 km) Kazakistan ve Türkmenistan’la ortak
sınırlara sahiptir. Bu komşular hem ülke güvenliyi, hem de uluslararası
sistemdeki konumları bağlamında Azerbaycan’ın jeopolitik konumunu ciddi biçimde
etkilemektedir. Batıdaki komşu Ermenistan, tarihi Azerbaycan toprakları
üzerinde kurulması, geçen iki yüzyılda bu çerçevede genişlemesi, yine bu
anlayışı günümüzde Karabağ’daki işgalle sürdürmesi ve başta Nahçıvan olmak
üzere yeni arazi iddialarını gündemde tutması itibariyle en önemli ulusal
güvenlik tehdidi gibi değerlendirilmektedir. Kuzeydeki Rusya, Azerbaycan için
19. yüzyılda bu yana iki kere ülkeni işgal etmiş, 20 Ocak 1990 Bakı Batı
katliamını gerçekleştirmiş ve 8 Ağustos 2008’de ise Gürcistan’a saldırarak
gerektiğinde kendi askeri gücünü bölgede kullanmaktan çekinmeyeceğini tekrar
gösteren ve uluslararası sistemin yeniden şekillenmesinde rolünü tekrar artıran
en önemli güçlerden biridir. Ayrıca, Rusya’nın Ermenilere verdiği tarihi
desteğin Azerbaycan’a büyük toprak kayıpları yaşatması da bu ülkeye yönelik
yaklaşımın göz ardı edilemeyecek bir başka önemli boyutunu oluşturmaktadır.
Azerbaycan, Rusya ile ilişkilerini bu tarihi miras, mevcut ekonomik ilişkileri
ve Moskova’nın “enerji süper gücü” olma hedefi çerçevesinde bölgeye gösterdiği
ilgi çerçevesinde şekillendirmek durumundadır. Yine Rusya ile ilişkilerde başta
Kuzey Kafkasya olmak üzere bu ülke ile var olan tarihi kültürel ve etnik
bağlantılar da göz ardı edilmeyecek bir başka noktadır. Güneydeki komşu İran
ise, bölgede savaş tehlikesini canlı tutan nükleer programı, radikal dini rejim
ihracı, Azerbaycan’a yönelik tarihi toprak iddiaları, Güney Azerbaycan ve
küresel stratejik önemdeki enerji kaynakları bağlamında Bakü için özel önem arz
etmektedir. Kuzey batıdaki Gürcistan son dönemlerde enerji ve ulaşım projeleri
ile önemi daha da artan Batıya çıkış koridoru, Ermeni ve Rus tehdidine karşı
müttefik, bu ülkedeki Borçalı ve Ahıska Türkleri kapsamında mühimdir.
Güney-batıdaki komşu Türkiye ile sadece 13 km’lik ortak sınır olmasına rağmen,
tarihi, ikili, bölgesel ve küresel öncelikler bağlamında Azerbaycan için gerçek
strateji müttefik kabul edilebilir. Bu anlayışın enerji ve ulaşım yolu
projeleriyle desteklenmesi ilişkileri daha da derinleştirmektedir. Yine mevcut
koşullarda Kafkasya’nın siyasi coğrafyasında Rusya-Iran-Ermenistan üçgenin
1990’larda Batı`nın da desteğini alan Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan hattı ile
dengelendiği gözlemlenmektedir. Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesinden sonra
ciddi darbe alan Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan hattı, Batı’nın son dönemlerde
Türkiye-Ermenistan sınırların açılması için yaptığı baskı ile daha da zayıflatılmaktadır.
Bölgesel dengeleri oluşturan bu oyuncuların bir birileri ve küresel güçlerle
ilişkilerindeki yeni çabalar ise yeni güç yapılanmasının habercisi gibi kabul
edilebilir.
Devam edecek…
04.05.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder