30 Aralık 2014 Salı

Azerbaycan'ın Stratejik Konumu ve Türk Dünyası - 2




2. Azerbaycan`ın Jeokültürü
Azerbaycan’ın strateji konumunun ikinci önemli boyutunu jeokültür oluşturmaktadır. Azerbaycan'ın jeokültürü milli/etnik, dini ve tarihi etkenler çerçevesinde değerlendirilebilinir. Milli etken Azerbaycan'ın Türk uygarlığının bir parçası olduğunu ifade etmektedir. Tarihsel süreçte Çin denizinden Balkanlar’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılarak medeniyet kuran Türk milletinin son bin yıldaki ana eksenini Anadolu ve Merkezi Asya`nın yanı sıra, Azerbaycan Türklerinin faaliyetleri oluşturmuştur.
Rusya'nın 19. yüzyılda bölgeye girişine kadar Kafkasya’da esas güç konumundaki Azerbaycan Türkleri Derbent (Dağıstan-Rusya), Borçalı (Gürcistan), İrevan ve Zengezur (Ermenistan), Erzurum ve Kars (Türkiye) ve Güney Azerbaycan (İran) bölgelerinde etnik mevcudiyetleri nedeniyle doğal bir etkinlik alanına sahiptiler. Keçen zaman zarfında uygulanan baskı ve göç politikalarıyla Ermenistan'da Azerbaycan Türklerinin varlığına son verilmiştir. Derbent’deki tarihi etkinliyi iyice azalan Azerbaycanlılar her şeye rağmen Azerbaycan’ın Kuzey Kafkasya eksenindeki etkinliğini yeniden inşası bağlamında önem arz etmektedir. Borçalı'daki yaklaşık 500 bin kişilik etnik nüfus Azerbaycan-Gürcistan strateji işbirliğine uygun temel oluşturmanın yanı sıra, Azerbaycan'a Gürcistan'da etkinlik alanı kurma imkanı sağlamaktadır. Güney Azerbaycan’daki sayılar kimi tahminlere göre, 30 milyonu bulan Azerbaycan Türkü İran’la ilişkilerin perde arkasındaki temel unsurlardan birini oluştururken, uzun vadede bölgesel ve hatta küresel etkinliğin güçlendirilmesi bağlamında hayati öneme haizdir. Iğdır-Erzurum-Kars-Van hattındaki kimilerine göre sayıları 3 milyonu bulan Azerbaycan Türkleri ise Türkiye ve Azerbaycan arasında ilişkileri güçlendiren ve “bir millet iki devlet” anlayışının derinleşmesine strateji katkı yapan unsur niteliğindedir. Bu bağlamda Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hatları ile Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi de iki ülke arasında derinleşen ve uzun vadede entegrasyona dönüşmesi beklenen sürecin mühim aşamalarını oluşturmaktadır. Bu sürece Borçalı ve Ahıska Türklerinin yapabileceği katkı ve Nahçıvan örneği de eklenince ortaya başarılı bir entegrasyon modeli için geniş fırsatlar çıkmaktadır.
Azerbaycan jeokültürünün dini ayağını İslam oluşturmaktadır. 7. yüzyıldan itibaren İslam dünyasının bir parçasına dönüşen Azerbaycan 16. yüzyıldan itibaren bu dinin Şii geleneğinin esas temsilcisi olmuştur. Şii mezhebi 16. yüzyılda Safevi devleti ile dinin başta siyaset kurumu olmak toplumun bütün alanlarında egemenlik kurmasını sağlarken, Çarlık Rusyası döneminde bu etki daha çok sosyal alanla sınırlanmıştır. SSCB döneminin başında dinin toplum hayatından çıkarılması ve dinsiz bir toplum oluşturulması konsepti çerçevesinde Azerbaycan'da da İslam dini saf dışı edilmeye çalışılmıştır. Fakat özellikle ikinci dünya savaşında Sovyet yönetimin kendi Müslüman nüfuzunu motive etmek için İslam’dan istifade çabası ve Stalin`in ölümünden sonra yeni Sovyet lideri Nikita Kruşev'in sistemi yumuşatma çerçevesinde dinin toplumsal yaşamda sınırlı da olsa yer almağa izin vermesinden ülkedeki Müslümanlar da yararlanmıştır. Ancak Sovyet dönemi boyunca İslam dininin ülke çapında, bu çerçevede de Azerbaycan'da esasen cenaze törenleri ritüelleri kimi varlığını sürdürmesine olanak tanınmıştır. Bağımsızlık sonrası ise Azerbaycan’da İslam dinine yönelim konusunda belirgin bir canlanmanın yaşandığı gözlemlenmektedir. Bu süreçte bireysel inanç ihtiyacı, toplumsal sosyo-ekonomik sorunlar karşısında tutunma gereksinimi, başta İran olmakla bir takım dış aktörlerin Azerbaycan'da etkinlik kurmak için dini kullanma çabalarının özel yeri var. Bunun dışında Çeçen direnişinin İslami temeller üzerine oturtması ve Azerbaycan'ın da sınır komşusu gibi bu amaçla Çeçenistan'a giden savaşçıların geçiş bölgesinde bulunması bir başka önemli etken kabul edilebilir. Son dönemlerde Karabağ savaşı nedeniyle İslam’da önemli bir müessise olan “şehitlik” olgusunu güçlendirme çabası da ülkede İslami duyarlılığı artıran bir süreç olarak yorumlanabilinir.

Jeokültürel bağlamda ele alınacak bir diğer boyut Azerbaycan tarihi bakımından önemli sayılan dönemeçlerdir. Bu çerçevede Atabeyler devleti (1136–1225), Sefeviler devleti (1500–1736), 19. yüzyılda Azerbaycan’ın ikiye bölünmesi, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti deneyimi (1918–1920), SSCB dönemi (1920–1991) ve 1991 yılındaki bağımsızlık mühim etkilere sahiptir. Atabeyler/İldenizler devleti öncelikle Anadolu ve Azerbaycan Türklerini aynı devlette birleştiren Selçuklu İmparatorluğunun bir parçası olması itibariyle ortak Türk tarihi bakımından mühim bir tarihi dönemeç sayılabilir. İkincisi, bu yapı Kuzey ve Güney Azerbaycan coğrafyasını bir devlet çatısı altında birleştiren ilk devlet olması nedeniyle önem arz etmektedir. Üçüncüsü, Atabeyler daha 12–13. yüzyıllarda başkenti Nahçıvan olan güçlü bir devleti simgelemesi nedeniyle Ermenilerin Nahçıvan’ın kendilerine ait olduğu iddialarına ciddi tarihi cevap özelliyi taşımaktadır. Sefeviler devleti Azerbaycan tarihinin en uzun sureli ve en geniş coğrafyaya sahip merkezi devleti olması ve Atabeylerden sonra Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın bir arada bulunduğu son devlet olması itibariyle olumlu yere sahiptir. Fakat bu devletin İslam-siyaset ilişkisinin Şii temelli radikal boyutunu pratiğe dönüştürmesi ve bu manada Türk dünyasının mezhepsel çerçevede bölünmesine neden olması bağlamındaki olumsuz rolü de göz ardı edilemez. Rusya'nın 19. yüzyılda Kafkasya`yı işgal etmesi ise olumsuz etkileri günümüzde tüm boyutları ile süren sureci başlatmıştır. Öncelikle, Rusların bölgeye girişi bu döneme kadar Kafkasya’nın en mühim gücü konumdaki Azerbaycan Türklerini siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel anlamda zayıflatmış ve coğrafi anlamda küçültmüştür . İkincisi, bu giriş sürecinin ortaya çıkardığı 1813 tarihli Gülistan ve 1828 tarihli Türkmençay anlaşmaları Azerbaycan’ın kuzey ve güney olarak ikiye bölünmesine neden oldu. Üçüncüsü, bu anlaşmalar Ermeni nüfusun Kafkasya`da yerleşmesini sağlayarak, tarihi Azerbaycan toprakları üzerinde Ermenistan kurulmasının ve Azerbaycan aleyhine genişlemesinin temelini oluşturmuştur. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti 1918–1920) deneyimi ise Azerbaycan adının resmi olarak ilk kez devlet adında kullanılması ve Doğunun ulus temeline dayanan ilk parlamenter demokrasisini kurması bağlamında önem taşımaktadır. Bu deneyim 1980-li yıllardaki ulusal bağımsızlık mücadelesini etkileyen unsur olması ve bugünkü Azerbaycan devletinin 1991 tarihli Bağımsızlık Beyannamesinde kendini onun mirasçısı sayması itibariyle de özel öneme sahiptir. 1920–1991 tarihlerini kapsayan Sovyet dönemi ise AHC mirasının bütün unsurlarının kazınması, ülkenin yeni totaliter ideoloji ile sömürgeleştirilmesi ve karşı çıkanların veya çıkmasından şüphe duyulanların fiziki olarak da bertaraf edildiği bir sureci temsil eder. Öte yandan Sovyet dönemi Azerbaycan’ın sanayileşme surecini gerçekleşmesi ve eğitim probleminin çözümünde ise olumlu sayılabilecek işleve sahip olmuştur. 1991’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması ise 20. yüzyılda ikinci kez bağımsızlığın kazanılması ve Azerbaycan tarihinde yeni bir dönemin başlanması anlamında özel önem arz etmektedir.
Devam edecek…
ADİU Tudifak Öğretim Üyesi, KAFSAM analisti
Dr. Nazim CAFERSOY (www.qafsam.org)
MRA
10.05.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder