29 Aralık 2014 Pazartesi

Rusya-Türkiye İlişkileri Nereye? – 1




1 Ekim`de Türkiye Enerji Bakanı Taner Yılmaz Rusya`dan Batı hattı ile 1986 yıldan beri satın aldıkları doğal gaza ilişkin anlaşmayı uzatmayacaklarını açıkladı.
Bakan açıklamasında iptal kararının doğal gazın fiyatına ilişkin uzlaşmazlıktan kaynaklandığını ve kesintinin aralık ayının sonundan itibaren gerçekleşeceğini belirtmişti. Bu olay son dönemlerde gelişen Rus-Türk ilişkilerinin durumunun gündeme getirdi. İki bölüm halindeki bu yazıda Rusya-Türkiye ilişkileri tarihi geçmişi, mevcut durumu ve inkişaf perspektifi dikkate alınarak değerlendirilecektir.
Rusya-Türkiye ilişkileri 1492 yılından başlayan 520 yıllık resmi tarihsel geçmişe sahiptir. Bu ilişkilerin Rusya-Osmanlı surecinde, 50 yılı savaşla gecen bir dönemde, iki ülke arasında Kafkaslardan Balkanlara uzanan çizgide ciddi bir rekabet yaşanmıştır. Osmanlı, Rusya İmparatorluğunu kendisini parçalamak için caba gösteren, Kafkaslarda, Balkanlarda ve Boğazlarda rekabet ve çatışma halinde olduğu ülke olarak telakki ederken, Rusya da Osmanlı’yı Ortodoksluğun kutsal kenti Tsargrad’ı (İstanbul’u) işgal eden ülke ve “Avrupa’nın hasta adamı” olarak görmüştür. Her iki devlet birinci dünya savasının karşıt tarafları içerisinde yer almış bir birine karsı savaşmışlardır.
Rusya’da Bolşeviklerin iktidara gelmesi ve Türkiye’de de Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde yeni bir devlet kurulması döneminde taraflar arasında yeni bir ilişki sureci başlamıştır. Yeni dönemde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)-Türkiye Cumhuriyeti ilişkileri biçimde gelişen süreçte birkaç değişik dönemden bahsedebiliriz. İlişkilerin ilk dönemi iyi komşuluk ilişkileri dönemi (1921-1939), ikincisi Sovyetlerin saldırgan Yakın Doğu (Orta Doğu) politikasının hedefindeki iki ana ülkeden (diğeri İran) biri olduğu ve Türkiye’nin NATO kampında yer almasına neden olan ve Stalin’in ölümüyle sona eren (1945-1953) dönemdir. Stalin’in olumunun ardından iki ülke arasındaki ilişkilerde belirli bir yumuşama yasanmış, 1960-70’lerde iki ülke arasında ekonomik ilişkiler gelişme surecine girmiş ve 1984 Doğal Gaz Anlaşması ile ilişkilere enerji boyutu eklenmiştir. İki ülkenin soğuk savaş dönemindeki algılamalarında Sovyetler için, Türkiye NATO’nun güney kanat ülkesi; Türkiye için, Sovyetler Birliği kızıl tehdit olarak değerlendirilmiştir.
SSCB’nin çöküşü ile ilişkilerde yeni bir hukuki ve siyasi başlangıç söz konusu olmuştur. Yeni Rusya Orta Doğu politikasında Stalin dönemine benzer bir öncelik sıralaması yapmış ve öncelikli ülkeler olarak Türkiye ve İran’ı belirlemiştir. Yeni anlayışın önceliği eski Sovyet coğrafyasında etkinliğin kaybedilmemesi ve bu bağlamda Türkiye’nin (ve İran’ın) Kafkaslar ve Orta Asya’da etkinlik kazanmasını önlemekti. Gecen dönemde ikili ilişkilerdeki sureci jeopolitik nüfuz alanlarında ve ikili ilişkilerde kontrollü gerginlik ve rekabet dönemi (1992-1999) olarak nitelemek mümkündür. Fakat burada dikkati çeken husus sudur: Taraflar bir yandan jeopolitik rekabeti sürdürürken, öte yandan yoğun bir ekonomik işbirliği surecinde bulunmuştur. Her iki taraf ekonomik alanda işbirliğinin mümkün olduğu kadar geliştirilmesi yönünde net bir tavır sergilemiş, özellikle Rusya tarafı bu konuda çok istekli olmuştur. 1997’de Rusya Başbakanı Viktor Çernomirdin, Türkiye’nin ekonomik anlamda stratejik ortakları olduğunu ifade etmiş, Ekim 2000’de Türkiye’yi ziyaret eden Başbakan Mihail Kasyanov da ticaret hacminin 3 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarılmasını önermiştir. 2003 yılı itibariyle bu gerçekleşmiştir. 2010 yılında bu rakam 26 milyar dolara yükselmiştir.
2011 Haziran ayında Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Basitleştirilmiş Gümrük Hattı (BGH) uygulaması protokollü sonrasında iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin 5 yıl içerisinde 100 milyar dolara ulaşması yönünde ortaya konulan hedefin gerçekleştirilmesi yolunda önemli bir adım sayılmaktadır.
İki ülke arasındaki ilişkilerde enerji amili özel bir yer arz etmektedir. İki ülke arasında enerji boyutlu ilişkilerin tarihi 1984 yılında SSCB-Türkiye anlaşmasına dayanmaktadır. Enerji bağlamında 1990-lı yıllar esasen Türkiye ve Rusya arasında Hazar petrollerine (Bakü-Ceyhan) ilişkin rekabetle hatırlanmaktadır. 2000-lı yıllarda ise iki ülke arasında Bakı-Erzurum, NABUCCO ve Güney Akımı gibi projelerle yeni boyutlar kazanan enerji rekabetinin yansıra yeni işbirliği sürecinin devreye girdiğini görüyoruz. 1997 yılında imzalanan ve 2005 yılında ise gerçekleşen Mavi Akım bunu en önemli örneği sayılmaktadır. Yine iki ülke arasında Samsun-Ceyhan petrol boru ve Güney Akımı konusundaki işbirliği çabaları yeni örnekler sayılabilir.
Özellikle 2000 yılların basından itibaren Rusya-Türkiye ilişkilerinde ekonomi alanında işbirliğinin yanı sıra, siyasal ve güvenlik alanlarında da kontrollü gerginlik ve rekabet anlayışından işbirliğine geçiş sureci konusunda bazı somut adımlar atılmıştır. Bu bağlamda 16 Kasım 2001’de iki ülke dışişleri bakanlarının New York’ta imzaladıkları “Avrasya Eylem Planı” ile Avrasya coğrafyasında siyasi alanda ve terörizmle mücadele işbirliği ve ekonomik ortaklık konusunda uzlaşmaya varılmıştır. Ayrıca, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinde en mesafeli tutum takınan resmi kurumlardan Rusya Genelkurmayı’nın Başkanı Anatoliy Kvaşnin’in Ocak 2002’de yaptığı Türkiye ziyaretinde bölgede istikrar için Rus-Türk işbirliği önerisi ile ilişkilerin güvenlik boyutuna yeni bir acilim getirmiştir. Bunun yanı sıra iki ülke arasında askeri eğitim Anlaşması imzalanması ve Türk ordusunun modernizasyonu çerçevesinde yapılan askeri helikopter ihalesine Rus şirketinin ilgisi de ikili ilişkilerin güvenlik boyutu bakımından anlamlı hususlardır. Keza iki ülke arasında nükleer yapmaya ilişkin anlaşmanın imzalanması ise ilişkilerin dikkat çekici bir başka husustur.
Rusya-Türkiye ilişkilerinin yeni dönemde tarihsel rekabet yüküne dayanan ilişki anlayışından yavaş-yavaş sıyrılarak çok boyutlu bir işbirliği surecine girdiğini söylemek mümkündür. Başkan Putin’in Aralık 2004-deki Ankara ziyareti sırasında taraflar arasında derinleştirilmiş çok boyutlu işbirliği çerçeve Anlaşması imzalanması da bunun en önemli göstergesi olarak görülebilir. Bu trendin 21. yüzyıldaki Rusya-Türkiye ilişkilerinin temel dinamiğini oluşturacağını bekleyebiliriz. Yeni dönem 21. yüzyılda küresel egemenlik mücadelesinin temel çatışma alanı olma niteliğini sürdüren Avrasya coğrafyasındaki ülkelerin bu süreçte kendi konumlarını yeniden değerlendirmesi surecidir. Bu geniş coğrafyanın iki kilit ülkesi konumundaki Rusya ve Türkiye’nin karşılıklı ilişkileri ve stratejik tercihleri Avrasya’nın gelecekteki kaderinin belirlenmesinde en önemli gelişmelerden biri olacaktır.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı (QAFSAM-www.qafsam.org)
18.10.2011 10:30 Yerel saatı | 07:30 Dünya saatı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder