Son dönemlerde Türkiye`nin Karabağ konusundaki yaklaşımında önemli bir
hareketlenme var. Şöyle ki, geçen ay ateşkesin bozulması ve 3. Karabağ savaşı
ihtimalinin güçlenmesi sürecinde Türkiye`nin üst düzey askeri yetkilileri bir
biri ardınca Azerbaycan`ı ziyaret ettiler.
Bu ziyaretler daha
önceden planlanmış olsa da, savaş ihtimalinin güçlendiği bir ortamda yapılması
nedeniyle daha da önemli hale geldi. Ardınca Dışişleri Bakanı Davutoğlu
Azerbaycan topraklarının işgali sona ermeden sınırın açılamayacağını bir daha
beyan etti. Son olarak da Türkiye işgal altındaki Karabağ`da yapılan “seçim
tiyatrosunu” tanımadığını yüksek sesle ilan etti. Türk diplomasinin bu hareketlenmesinin
bir kaç önemli nedeni var. Bu nedenleri, Azerbaycan, Rusya, İran ve Ermenistan
etkenleri olarak sıralamak mümkün.
Öncelikle, hem Osmanlı,
hem de Türkiye Cumhuriyeti Azerbaycan faktörünü önemsemiştir. Osmanlının 15
Eylül 1918`de Bakü`yü kurtarması, ikinci dünya savaşında Türk görevlilerinin
esir düşen Azerbaycanlıları Nazi kamplarından kurtarmak için gösterdiği çabalar
1991 sonrasında “bir millet iki devlet” formülü ile kendini bulan
Türkiye-Azerbaycan stratejik işbirliğinin unutulmayacak tarihi yapı taşları
arasındadır.
Keza bu yaklaşımın
Türkiye`nin Karabağ politikasında da kendini gösterdiğini ve Ankara`nın 1991
sonrası haklı olarak siyasi, diplomatik ve zaman-zaman askeri anlamda
Azerbaycan`ın yanında yer aldığı iyi bilinmektedir. Her ne kadar Ermenistan`a
elektrik ve buğday vermek ya da son dönemlerde Türk-Ermeni sınırını açmak
girişimi gibi “yol kazaları” yaşansa da, son 20 yılda Türkiye`yi yönetenler
Karabağ konusunda Azerbaycan`ın haklı ve uluslararası hukuka uygun tavrını
aktif biçimde desteklemişlerdir.
Zaman-zaman Azerbaycan
konusunda haklı sert eleştirilere uğrayan mevcut Ak Parti hükümetinin dış
politikasının mimarı ve Dışişleri Bakanı sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu da
daha 2000’li yılların başında yazdığı ünlü “Stratejik Derinlik” kitabında
Karabağ`daki işgali “Türkiye`nin soğuk savaş sonrası yaşadığı en büyük kayıp
gibi” nitelerken esasında Türkiye`nin bu soruna ilişkin tavrını nedenini izah
eden önemli bir stratejik tespit yapıyordu.
Gelişmeler, ciddi bir
tarihi derinliği bulunan ve 2008-2010 yılında “sınır açılımı” ile en büyük
krizinin yaşayan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin büyük ölçüde sıkıntıyı
atlattığını ortaya koyuyor. İki ülke yetkililerinin özellikle 2011 yılından
itibaren ve “bir millet iki devlet” sloganının içini iyice dolduran ve giderek
derinleşen bir strateji işbirliği sürecine hızı kazandırdıkları görülüyor.
Ortak bakanlar kurulu toplantıları, PETKİM yatırımları ve TANAP işbirliği bu
sürecin ilk meyveleri sayılabilir. Türkiye`nin Karabağ konusundaki tarihi
çabalarına sahip çıkması Bakü ile arasındaki son dönemlerde atılan adımlarla
“güven bunalımından gönül kırgınlığına çevrilen” sıkıntıları daha da azaltmak
anlamını taşıyor.
Türkiye`nin Rusya ile
ilişkilerinde Suriye meselesi ve Kürecik üssü nedeniyle yaşadığı gerilim de
Ankara`nın Azerbaycan`a verdiği Karabağ desteğinin bir başka nedeni. Her ne
kadar Türkiye ve Rusya son 20 yılda ilişkilerde muazzam sayılabilecek
yakınlaşma yaşasalar da, son uluslararası gelişmeler karşısında ciddi
ayrışımların olduğu açık. Her iki ülkenin genel olarak Kafkasya, özel olarak da
Azerbaycan ve Karabağ perspektifleri de Rusya yönetiminin belirli
yumuşamalarına rağmen, halen bir birinden çok uzak.
Türkiye`nin İran`ın
Azerbaycan üzerinde kurmaya çalıştığı baskıdan da rahatsız oluşu Karabağ
desteğinin bir başka nedeni. Son 20 yıl zarfında İran baskılarına karşı Bakü`ye
aktif destek veren Ankara, 2012 Martında Nahçıvan`da yapılan üç ülke dış işleri
bakanları toplantından olumlu netice elde edemedi. Türkiye`de Azerbaycan-İran
gerginliğinin ardında İsrail faktörü olduğu kanaati yaygın olsa da, bu süreçte
Tahran`ın Ankara ile Bakü arasında gelişen ilişkilerin de önemli rol oynadığını
dikkatli bakınca görmek mümkün. Keza son dönemlerde Türkiye-İran ilişkilerinin
Kürecik ve Suriye nedeniyle geldiği nokta, Türkiye`nin İran`a ambargolara
katılması ve İran resmilerinin savaş retoriği de Ankara`nın Azerbaycan`a
desteğinin diğer nedenleri.
Türkiye`nin Karabağ
mesesinde verdiği desteğin bir başka nedeni hiç kuşkusuz Ermenistan. Ankara
Azerbaycan`la kriz pahasına imzaladığı Türk-Ermeni anlaşmasını Erivan
yönetiminin, Türkiye`de Ermenici çevrelerinin iddiasının aksine, Anayasa
Mahkemesi aracılığı ile kadük bırakmasından ve “Türkiye`nin soykırım yalanın
kabul etme yönünde ireli doğru bir adım gibi” telakki etmesinden çok rahatsız
oldu. Ayrıca, iddiaların aksine, protokollerin imzalanması Ermeni diasporasının
“soykırımı” tanıtma çabaları üzerinde hiçbir etki yaratmadı, hatta Türkiye`nin
tavizi gibi algılanarak Ankara için durumu daha da kötüleştirdi.
Anlaşılan Ankara,
Kafkasya`da Rusya-İran-Ermenistan dengesine karşı Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan
işbirliğini tekrar canlandırma peşinde. 2008-2010 döneminde bu ittifakın
Gürcistan ayağının Rusya tarafından darbe alması ile Batı’nın da baskıyla
“Ermenistan kartını” oynamak isteyen Ankara, Azerbaycan`la kriz yaşayarak
Kafkasya`da stratejik bir yenilginin eşiğinden son anda döndü. Bu çerçevede
Türkiye 2011 yılından beri Azerbaycan`la ilişkileri derinleştirerek Kafkasya`da
hayalin değil, reel politiğin gereklerini yapıyor. Keza geçtiğimiz aylarda
Trabzon ve Erzurum`da yapılan Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan üçlü toplantıları,
Türkiye Savunma Bakanı İsmet Yılmaz`ın Gürcistan ziyareti Ankara`nın bu
çabalarının diğer örnekleri.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi Analisti (QAFSAM-www.qafsam.org)
24.07.2012 16:00 Yerel
saatı | 13:00 Dünya saatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder