Ukrayna son dönemlerde uluslararası gündemin en popüler konularının başında
geliyor.
Gündemi az da olsa takip
eden herkesin de iyi bildiği gibi geçen sene Kasım sonu Ukrayna Devlet Başkanı
Viktor Yanukoviç`in AB ile imzalanması öngörülen ortaklık anlaşmasını Rusya`nın
baskısı ile imzalamaktan vazgeçmesi sonrası ülke karıştı.
Yanukoviç yönetiminin
baskıcı politikaları ve giderek artan ekonomik sorunlar nedeniyle iyice
huzursuz olan kitleler muhalefetin önderliğinde Kiev`in Bağımsızlık Meydanın`da
gösterilere başladı. İktidar ve Rusya karşıtı sloganlar eşiğinde başlayan ve
yaklaşık 90 kişinin ölümüne neden olarak sert önlemlere rağmen giderek
genişleyen gösterilerin sonunda Şubat ayında Ukrayna`da iktidar devrildi ve
Yanukoviç Kiev`den kaçtı.
Halen yasal devlet
başkanı olduğunu ireli süren Yanukoviç`in ise bazılarına göre ülkenin
doğusundaki Harkiv`de, kimilerine göre ise Rusya`da bulunduğu iddia ediliyor.
İpleri eline alan muhalefet ise eski devlet başkanı hakkında halka silah
kullandığı gerekçesi ile “kırmızı bülten” çıkarttı.
Özellikle son 10 yılı
siyasi açıdan çok hareketli geçiren Ukrayna`nın kısa zamanda durulması ise zor
gözüküyor. Bu aşamada ülkenin stratejik yönünün Batı`ya çevrilmesinden yana olan
eski muhalefet/yeni iktidarın önünde bir an önce çözümü beklenilen önemli iç ve
dış sorunlar var.
Bu sorunlar çözülmezse
sonları 2005 yılında iktidara gelen, ancak sonradan iktidarı Yanukoviç`e
kaptıran turuncu devrimcilerin kaderi gibi olabilir.
Mevcut koşullarda yeni
iktidarın çözmesi gerek iki temel sorun var: ülkeyi sıkıntılı sosyo-ekonomik
durumdan çıkarmak ve ülkenin bütünlüğünü sağlamak. Gelişmelere bakacak olursak
öncelikli mesele ülkede iyice sezilmeye başlayan bir bölünme ya da Türkiye`deki
moda tabirle “paralel iktidar” sorunu.
Mevcut geçici iktidar
Batı Ukrayna ile Kiev`de otoritesini sağlamaya başlasa da, Yanukoviç`in kalesi
sayılan Doğu Ukrayna için bunu demek henüz mümkün değil. Ukrayna`nın esas
sanayi bölgesi olan bu coğrafya başına buyruk hareket edeceğini sinyallerini
vermiş durumda. Bölgeden yükselen taleplerin ülkenin federasyona dönüşmesi,
yeni merkezi iktidarı tanımama ve bölünmeye kadar uzanan geniş bir yelpazede
sıralandığı gözlemleniyor.
Bu sürecin merkez üssü
ise nüfusunun yarıdan fazlasını Rusların oluşturduğu, özerk cumhuriyet
statüsüne sahip, Rus Karadeniz filosunun bulunduğu ve Rusya ile sınırı bulunan
Kırım oluşturuyor. Dahası, Kırım Rus resmi çevrelerinde ağırlıklı olarak
benimsenen yaklaşıma göre, Ukrayna`ya kalması halen tartışmalı olan bir bölge.
Kırım`da Karabağ`dakine
benzer bir senaryo devreye sokulmuş durumda. Zaten Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin
başkenti Simfirepol`da son bir kaç günde yaşanan olaylar da açıkça buna işaret
ediyor. Nitekim önce, Doğu Ukrayna bölgelerinin çeşitli düzeydeki yönetim
temsilcileri bir toplantı yaparak yeni merkezi yönetimi tanımadıkları anlamına
gelen bildirge yayınladılar. Ardından Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu
toplanarak bölgenin Rusya`ya bağlanmasına karar vermek için toplandı.
Yaklaşık 2 milyonluk
bölge nüfusunun en az yüzde 12`sini oluşturduğu belirtilen Kırım Tatarlarının
parlamento önünde kalabalık bir grupla gösteri yaparak bu toplantıyı engelleme
çabaları karşı grubun direnişine rağmen başarıya ulaştı. Fakat taraflar arasındaki
gerginliğin kavgaya dönüşmesi sonucunda bir kişinin ölmesi ise durumun ne kadar
kırılgan olduğunu gösteriyor. Bu süretçe Kırım`da Tatarlar ile Ukraynalılarının
ortak hareket etmesi ise dikkatlerden kaçmıyor.
Keza, durumun
ciddiyetini ortaya koyan bazı hususlar ise Rusya eksenli gelişmeler. Kırım`daki
Rus nüfusun önemli bir kısmına Rusya vatandaşlığı verildiği de öteden beri
bilinen bir husus. Tam da bu günlerde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin`in
Ukrayna sınırdaki askeri birlikleri alarm düzeyini yükseltmesi manidar. Keza
Rusya milletvekillerinin Kırım`ı ziyareti önemsenmesi gereken hususlardan. Şu
aralar sosyal medyada bazı Rus askeri araçlarının Ukrayna sınırını geçtiği
iddiaları yer alıyor.
Son olarak Kırım
Parlamentosu ile Başbakanlık binasının kimliği belirsizlik silahlı kişilerce
işgal edildiği ve Ukrayna bayrağının gönderden indirilerek yerine Rusya
bayrağının çekildiği gelen haberler arasında.
Gelişmeler karşısında
geçici Ukrayna yönetiminin Batı’yı devreye sokmağa çalıştığı gözlemleniyor. Sorunun
çözümü için ABD Dışişleri Bakanı Kerry`nin Rus meslektaşı Lavrov`la yoğun
telefon trafiği yürüttüğü, AB ve NATO yetkililerinin de verdikleri demeçlerle
ve yaptıkları görüşmelerle sürece dâhil olmaya çalıştığı biliniyor. Doğrusu
Rusya ile Batı arasında Kırım merkezli bir Ukrayna krizi hiç de uzak bir
ihtimal değil. Yine de her iki tarafın Gürcistan olayından sonra şimdilik daha
dikkatli hareket etmeye çalıştığını söylemek mümkün.
Kırım`daki olaylar
karşısında Türkiye`nin pasifliği ise dikkati çeken başka bir husus. Bundan
Türkiye`nin iç iktidar kavgası ile yerel seçimlere kilitlenmiş olmanın yanı
sıra, yeni bir dış politika macerası yaşamama arzusunun önemli etkisi var her
halde. Öte yandan, bazıları bu süreci 1774 Küçük Kaynarca barışına istinaden
Kırım`ın Türkiye`ye verilmesine yol açacak hayaller peşindeyken, bazıları da
Rusya ile 38 milyar dolarlık ticaret hacmini öne sürerek konuya hiç bulaşmamayı
öneriyor. Ancak Kırım`da işleri iyice kızışırsa, bunun ilk mağdurları arasında
Tatarların olacağını kimse unutmamalı ve bir an önce bu konuda Rusya ile
Ukrayna nezdinde gerekli girişimler yapılmalı.
Burada stratejik anlamda
önemli olan husus Kırım konusunun iç dinamikler bağlamında Rus-Tatar, diş
boyutta ise Rusya-Türkiye çatışması olarak algılanmasına engel olmaktır.
Nitekim, Tatarların Kırım`daki süreçte mücadelenin en ön sırasında hatta
Ukraynalılardan önde bulunması stratejik anlamda doğru değil. Bu durum bölgede
demografik, siyasi, ekonomik, yönetsel etkinlik ve güvenlik olanakları
bağlamında Tatarlardan karşılaştırılmayacak kadar güçlü olan Rus çoğunluğunun
ve Rusya`nın en güçlü hamlelerinin ilkin hedefi olmak anlamını taşıyor.
Keza bu durum Kırım
Tatarlarının bölgedeki varlığına karşı hayati tehlikeleri beraberinde
getirebilir. Kırım Tatarları bölgenin Rus etkisine kaymasının karşısında
durmalı, ancak bunu Ukrayna devletinin ve yerli Ukraynalılarının yanında kendi
reel gücüne uygun olarak, küçük müttefik olarak yapmalı. Tabii ki, Türkiye de
bu sürecin azami kayıpla atlatılmasında ve Tatarlara yönelik olası Rus
tepkisinin yumuşatılmasında faal rol almalı.
Dr. Nazim Cafersoy
28.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder