Artık bir kaç haftadır yeniden Kremlin`de ikamet etmeye başlayan Putin`in
önümüzdeki dönemdeki icraatları arasında en çok merak edilen konulardan birisi
de BDT coğrafyasına ilişkin atacağı adımlardır.
Rus dış politikasında bu
coğrafyanın daha önceki yazımızda anlattığımız önemine ek olarak, Putin`in de
bu alana özel ilgisi merakları artıran olgu. Putin ise bu bölgeyle “SSCB`nin
çözülüşünü 20. Yüzyılın en büyük trajedisi” gibi nitelendirecek kadar ilgili.
Zaten 2000`li yıllardan
beri Putin öncüllüğündeki Rus dış politikasının bu bölgeye ilişkin esas
hedefleri öncelikle Rusya`nın bölgedeki lider konumunu tekrar sağlama alma,
ardından ise entegrasyon söylem ve politikaları ile kendi ekseninde bir birlik
oluşturmaktı. Nitekim bu hedefler geçen 13 yılda kabul edilen ve ihtiyaç
duyulduğunda ise yeni koşullara uygun söylemlerle değiştirilen Rus ulusal
güvenlik ve dış politika doktrinlerinin de vazgeçilmez unsurları.
Putin`in ağırlığının
hissedildiği son 13 yılın esas özelliklerini ise bir kaç kalemde saymak mümkün.
Öncelikle, bu dönemde Rus dış politikası BDT coğrafyasına ilişkin hedefleri
gerçekleştirmek konusunda çok daha kararlı ve sistemli çabalar içinde olmuştur.
Bu bağlamda Putin reformları ile toparlanmaya başlayan Rusya, başta BDT olmak
bu bölgedeki hedeflerine uygun mevcut kurumların işlevselleşmesi konusunda
yoğun görüşmeler ve müzakereler sürecine öncüllük etmiştir. Nitekim değişik
düzey ve değişik formatlardaki BDT toplantıları bunun önemli örneklerindendir.
İkincisi, Putin Rusya`sı
bölgeye ilişkin amaçlarını gerçekleştirmek için geleneksel etkinlik
araçlarından askeri unsur ve etnik çatışmaların yanısıra, ekonomik
avantajlarının özellikle de enerji unsurunun daha aktif kullanımı
öngörmekteydi. Keza, kültürel faktörlerin de bu süreçte Kremlin en önemli
araçlarından birine dönüştüğü de dikkatlerden kaçmıyor.
Üçüncüsü, BDT
coğrafyasında Rus hedeflerini gerçekleştirmek için çok vitesli süreçler
sürdürülmüştür. Nitekim, bu kapsamda kullanılan ilk yapı daha Yeltsin döneminde
kurulan ve siyasi birlik niteliği taşıyan Rusya-Beyaz Rusya ortak devletidir.
Bu konuda önemli mesafeler alınsa da, son kertede Beyaz Rusya lideri Aleksandr
Lukaşenko`nın değişik gerekçelerle cayması bu ülkenin Kremlin tarafından
“yutulması” işini yarım bırakmıştır.
BDT coğrafyasına ilişkin
Rusya`nın önemsediği bir diğer yapı askeri nitelikli Kolektif Güvenlik
Anlaşması formatı olmuştur. Bölgesel (ve belki uzun vadede küresel)
anlamda bir güvenlik ittifakı oluşturma iddiasındaki yapı 2000`li yıllar
sonrasında örgüte dönüştürülmüş, hatta acil müdahile gücü gibi yapılar
kurulmuştur. Ancak Rusya kendisi dışında 6 ülkenin (Beyaz Rusya, Kazakistan,
Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan) üyesi olduğu bu yapının yeni
üyelerle büyümesi noktasında başarı elde edememiş, dahası özellikle dış
sınırları ortak koruma noktasında Orta Asya`da bazı geri adımlar atmıştır. Yine
de Rusya`nın bu olumsuzluğu uzun süreli askeri üs anlaşmaları ile telafi ettiği
söylenebilir.
Siyasi ve askeri
nitelikli birlik yapılarının yansıra, Rusya`nın önemsediği bir diğer yapı
iktisadi nitelikli oluşumlardır. Putin’le beraber Rusya’nın BDT politikasında
çok taraflı ve iki taraflı ilişkilerde ekonomik boyutun özellikle ağırlık
kazandığı görülmektedir. Putin yönetimi bir yandan çok taraflı ekonomik model
örneği olarak Avrasya Ekonomik Birliğinin oluşturulmasında lider rol
üstlenirken, öte yandan enerji faktörünün üye ülkeler üzerinde etkin baskı
unsuru olarak kullanmaya çalışmıştır. Son dönemde verilen mesajlara
bakıldığında bu alanda Putin`nin önemsediği kurumlar ise Gümrük Birliği ve daha
küresel iddialarla gündeme getirdiği Avrasya Birliği gibi oluşumlardır. Son bir
kaç aydır Rusya`nın gündeme getirdiği BDT üyeleri arasında serbest ekonomik
bölge oluşturma süreci de iktisadi entegrasyon hedefini daha geniş boyutlara
taşımağı amaçlamaktadır.
Putin döneminde
önemsenen bir başka yapı kimilerinin “ölü doğmuş bebek gibi karakterize ettiği
BDT kurumudur. Bu dönemde Rus dış politikası BDT`yi canlı tutarak en azından,
bu formatın devamını sağlama niyetinde olmuştur.
Putin dönemi BDT
politikasının dikkat çeken dördüncü özelliği ise, mümkün olduğunca sert ve
üyeleri endişeye sevk eden söylemlerden kaçınmağa çalışması, entegrasyon
niyetlerini ise Avrupa Birliği örneği ile açıklamasıdır. Ancak özellikle,
Gürcistan müdahalesi Rusya`nın bu söylemlerine önemli bir darbe vurmuştur.
Gelişmeler BDT
coğrafyasının 3. dönemde Putin`in sertleşmesi beklenen dış politika söylem ve
politikalarından en fazla nasibi alan bölge olacağını işarete diyor. Zaten
Putin daha görevinin ilk günü olan 7 Mayıs`dakı dış politika genelgesi de BDT
coğrafyasının bu bağlamda öncelik teşkil edeceğinin habercisi.
Keza Putin`in, 12
Mayıs`da Soçi'de Gürcistan'ın ayrılıkçı bölgesi Abhazya Cumhurbaşkanı Aleksandr
Ankvab ile bir araya gelişi ve ardından Rus-Abhaz sınırında incelemelerde
bulunması bu sürecin ilk işaretlerinden. Yine Putin`in göreve başladığı ilk
hafta Moskova`da Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) zirvesi için Avrasya
liderleri ile bir araya gelirken veya BDT`nin 20. Yılı nedeniyle
Kremlin Sarayı'nda üye 11 ülke liderinin tam katılımla gayri resmi zirve
gerçekleştirilirken verdiği mesajlarda birlik olgusunu öne çıkarması da
dikkatlerden kaçmadı. Keza ilk Obama döneminde soğukluğu ile dikkat çeken
Azerbaycan-ABŞ ilişkilerindeki sıcak gelişmeler, Clinton`un Orta Asya ziyareti
de bu döneme hazırlık kapsamında düşünülebilinir.
Dr. Nazim CAFERSOY, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi (QAFSAM-www.qafsam.org) Analisti
29.05.2012 16:50 Yerel
saatı | 13:50 Dünya saatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder